hastalıkların tanısı tedbir ve çözümleri - beslenme ve diyet
|
|
|
|
|
Pazar, 04 Kasım 2007
Bu dönemde çocukların beslenme alışkanlıkları da değişiklik gösterir. En fazla göze çarpan özellik ?taklit etme? davranışlarının baskın olmasıdır. Oyun çağı döneminde çocuğun yeme davranışları ailenin beslenme alışkanlıklarından etkilenir. Anne babanın doğru beslenme alışkanlıklarının çocuğa yansıması güzel sonuçlar doğurur. Unutulmaması gereken bir nokta var ki oyun çocukları bu dönemde tipik bazı davranışlar gösterirler. Mesela çocuk bir gün yemeğini çok güzel yerken diğer bir gün daha az yiyebilir. Ayrıca bu yaş grubu artık kendini önemsemekte ve kendi tercihlerini ön plana çıkarmak istemektedir. Bu yüzden çocuk çok fazla zorlanmaktan hoşlanmaz ve anne babaya zıt bazı davranışlar geliştirip yemek yemeyi reddedebilir. Çevresindekilerin yedirme için ısrarları, ödüllendirme, ceza verme gibi tutumları çocuğun yeme davranışları üzerinde olumsuz etki yapar. O nedenle çocuklar bu dönemde zorlanmadan değişik yemek çeşitlerine alıştırılmalı ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinmelerine yardımcı olunmalıdır.
Çocuklar bu dönemde tek tip yiyecek yeme davranışı içinde olabilirler. Bu noktada aileye büyük görev düşmektedir. Aile çocuk için bir modeldir, bu yüzden çocukların her besin grubundan dengeli bir şekilde beslenmelerine anne baba çok dikkat etmelidir.
Çocukların günlük beslenme programında yer alması gereken besin grupları nelerdir?
* Et, yumurta, kurubaklagiller
Kan yapımı, kasların güçlenmesi, vücudun büyüme ve gelişmesini sağlar. Bir-beş yaş grubu için önerilen miktar günlük 2-3 porsiyondur. Örneğin 1 porsiyon et grubu 1 yumurtaya veya 30 gr kadar ete eşdeğerdir.
* Süt ve süt ürünleri
Kemik ve dişlerin gelişimi, sinir sistemi ve kasların düzenli çalışmasını sağlarlar. Çocuğun süt grubundan günlük 500 ml ve 1 kibrit kutusu kadar peynir yemesi gerekir.
* Sebze ve meyveler
Büyüme ve hastalıklardan korunmak için gereklidir. Vitamin ve mineraller içerirler. Günlük 3-4 porsiyon çocuğun gereksinimlerini karşılar.
* Tahıl ve tahıl içeren besinler
B grubu vitaminlerinden zengindirler (B12 vitamini hariç). Ekmek, pirinç, kepek, bulgur vb. bu gruba girer. Çocuklara günlük 4 porsiyon verilmelidir.
* Enerji veren yağ ve şekerler
Çocuğa fazla miktarda şeker verilmesini önermiyoruz. Çocuk fazla miktarda şeker tükettiğinde diğer besin gruplarından yeterince faydalanamamaktadır. Bu yüzden az miktarda pekmez, bal veya reçel verilmelidir. Yağ olarak ise bitkisel sıvı yağlar tercih edilmelidir.
İştahsızlığın çaresi yok mu?
Oyun çağı döneminde çocukların çoğu iştahsızdır. Sağlıklı bir çocuk yemek saatlerinde açlık duyarak yemeklerini iştahla yer. Fakat yapılan bazı yanlışlarla çocuklar yemek yemeyi reddedebilirler.
Yemek ikinci planda mı?
Çocuğun çevreye olan ilgisinin artması da yemek yemeyi ikinci plana atmasına neden olabilir. İştahsızlık daha çok psikolojik bir durumdan da kaynaklanabilir.
Ne zaman reddeder?
Yemeğe zorlanması, aile bireylerinin münakaşaları, çocuğun yemeği kendisinin yemesine izin verilmemesi, sofra düzeni olmaması gibi durumlarda çocuk yemek yemeyi reddedebilir.
ÇOCUKLAR NEDEN iŞTAHSIZ OLUR?
* Yemek öncesinde çocuk su içmiş olabilir.
* Yeme sırasında sofrada herhangi bir huzursuzluk yaşanmış olabilir.
* Çocuk yemek öncesinde şeker, çikolata yemiş olabilir.
* Öğün aralarında simit, pasta, kola, cips gibi abur cubur şeyler yemiş olabilir.
* Bir besin çocuğa daha önce zorla yedirilmişse çocukta o besine karşı tepki oluşabilir.
Çocuk yemek yerken bir ödül bekleyebilir.
* Yemek çocuğun istediği biçimde sunulmamış olabilir.
Çocukların yemeklerini güzelce yemeleri için neler yapılabilir?
Bu dönemde çocukların psikolojik durumları yemek yemelerini etkiler. Evde zorla yemek yediği halde yuvada arkadaşlarıyla birlikte güzel bir biçimde yemeğini yiyen çocukları duymuşuzdur. O yüzden bu yaştaki çocukların beslenmesinde hassas davranılması gerekmektedir.
1- Anne baba çocuğu başka bir çocukla kıyaslamamalıdır. Ve çocuğunun yeme durumunu başkalarının yanında o yokken konuşmalıdır.
2- Besinler çocuğun sevdiği biçimde sunulmalıdır. Örneğin sebzeyi sevmiyorsa o sebze ile bir yüz şekli yapıp ilgisini çekerek sebzeleri yemesi sağlanabilir.
3- Çocukların tabağına gözlerini korkutacak kadar çok yemek konmamalıdır. Bu durumda iştahları baskılanabilir.
4- Çocukların beyin gelişimlerini ve hafızalarını güçlendirmek amacıyla bu dönemde balık, sebze ve meyve tüketimlerine çok özen gösterilmelidir. En azından haftada bir kere balık yemeleri sağlanmalıdır.
5- Öğün aralarında şeker, çikolata, cips gibi şeyler verilmesiyle çocuğun protein alımı engelleneceğinden beslenmesinde bu tür besinlere yer verilmemelidir.
6- Çocuğa mutlaka günde iki üç bardak süt verilmelidir. Sevmiyorsa sütlü tatlı verilebilir.
7- Çocuğun yemeği kendisinin yemesine izin verilmelidir.
8- Çocuklara etler küçük parçalar halinde yedirilmelidir.
9- Sofrada kola gibi sağlıksız besinlere yer verilmemelidir.
10- Çocuklar bir yaşına gelene kadar tüm besinlerle tanıştırılmalıdır.
11- Çocuklar bir öğün veya tüm bir gün çok az yemek yiyebilirler. Bu duruma sabırsızlık göstermemek gerekir. Günde iki öğün yemiş olsa dahi alması gereken besinleri aldıysa sağlıklı beslenmiş sayılır.
Sebze ve meyve yemeyi reddeden çocuğa ne tür formüller uygulanmalı?
* Çocuğun gelişimi için mutlaka sebze meyve tüketmesi gerekir.
* Meyveler de türüne göre sebze yerine geçebileceği için istediği meyveleri ya da meyve sularını verin.
* Salatalık, havuç gibi sebzeleri çiğ olarak çubuk biçiminde hazırlayın, hoşuna gidebilir. Sunuş şekilleri ilgisini çekebilir.
* Çocuğa örnek olmak için evde siz de sebze yemekleri yiyin, zamanla görerek alışır.
* Çocuğunuzun hoşlandığı yemeklere (çorbalara, köfteye, soslara, makarnaya, keklere) rendelenmiş olarak sebze ekleyin, fark etmeden yiyecektir.
* Çocuğa sebze ve meyvenin yararlarını anlatan masallar anlatın.
* Sebze veya meyve salataları ile ilgisini çekmeye çalışın, iştahları açılabilir.
Çocukların tercihlerini de göz önünde bulundurun
Alışverişe gittiğinizde, çocuğunuzun bazı tercihler yapmasına izin verin. Kendilerinin seçerek aldıkları bir besini sırf kendileri aldıkları için yemeye daha bir istekli olacaklardır .Yapımına, hazırlanmasına katıldıkları bir yemeği yemek onlar için daha zevkli hale gelebilir. Malzeme olarak ona seçim yapma şansını verdiğiniz besinlerden siz sağlıklı yiyecekler hazırlayabilirsiniz.
Yemek seçen çocuğa nasıl davranmalı?
1. Yemeklerden önce meyvesuyu, su ve bisküvi gibi iştahı kapatan şeyler verilmemelidir.
2. Aile sofrada çocuğun yeme davranışlarını kötüleyici sözler söylememeli, hatta onu övmelidir.
3. Çocuğa yemekler süslü ve dikkat çekici bir şekilde sunulmalıdır.
4. Her gün değişik tatlardan oluşan menüler denenmelidir.
5. Çocuk yemeğini kendisi yemelidir.
Hangi tür bisküvi ve şekerlemeler tüketmelidir?
Bisküvi ve şekerlemeler hiçbir zaman bir öğün olarak çocuğa verilmemelidir. Bunları tükettiklerinde ihtiyaçları olan protein, vitamin ve mineralleri alamazlar. Bu tür gıdalar çocuğa çok istedikleri takdirde uygun olanlarından verilebilir. Marketlerde çocuk için nispeten uygun gıdalar ise meyveli süt ya da yoğurtlar,meyveli pudingler, bol sütlü çikolatalar, meyveli keklerdir.
Bebe bisküvisi tek başına bir öğün müdür?
Anneler çocuklarının her istediği besini onlara vermemelidir. Karnı açıkan birçocuk yemek yerine aperatif gıdaları tercih eder. Çocukların ellerine bebe bisküvisi verilip iştahları kesilmemelidir. Bebe bisküvisi ile sadece karbonhidrat almış olurlar ki bu sefer de ihtiyaçları olan diğer besin ögelerini karşılamamış olurlar.
Sağlıklı bir yemek ortamı nasıl olmalıdır?
Yemek zamanı, ailenin bir araya geldiği zaman dilimidir ve çocuğunuz iyi bir beslenme alışkanlığı geliştirirken mutlu bir sosyal hayat içinde uygun davranış tarzlarını öğrenecektir. Televizyon karşısında veya ayaküstü yemek yemeleri dikkatlerini yemek yemeye vermelerini engeller ve bir sonraki öğünde de yemeği reddetme davranışı gösterebilirler.
Çocukların yeme davranışlarının belirlenmesinde çevresinin rolü nedir?
Çocukların canları her seferinde bir şeyler çekmektedir. Bunda televizyondaki reklamların ya da arkadaşlarının rolü olmaktadır. Anne baba çocuğuna doğru beslenme alışkanlıkları kazandırmak ister; fakat çevre bu sefer engel olarak karşılarına çıkabilmektedir. Bu noktada anne babanın çocukları ile olan diyalogları önem taşır. Çocuğa o istediği gıdanın onun için zararlı olduğu tatlı bir dille anlatılmalıdır. Örneğin alınan markasız boyalı gıdaları yemesi ile sağlığının bozulabileceği anlatılmalıdır.
Çocuklar için ne tür aperatif gıdalar hazırlanabilir?
Çocukların en çok sevdiği gıdalar ayaküstü yedikleri aperatiflerdir. Bu aperatifler de ana öğünler dışında çocuğa verilmelidir ki iştahları kesilmesin. Aperatif olarak peynirli sandviçler, peynirli zeytinli kanepeler verilebilir. Bunlara sebzeler de eklenebilir (örneğin, domates, salatalık, kıvırcık, biber). Kepek ekmeği sadece zayıflama diyetlerinde kullanılmaz. Çocuklar için de uygundur. Özellikle kabızlığı olan çocuklarda bu aperatifler kepek ekmeği ile de yapılabilir. Çocuk meyve yemek istemiyorsa ona ballı muz yapabilirsiniz. Kuru kayısı veya kuru üzüm gibi besinler verilebilir. Beyin gelişimleri için birkaç fındık da verilebilir. Çocuklara ara öğün olarak evde az yağlı hazırlanmış meyveli ve sebzeli kekler de verilebilir.
Kilo kontrolü sağlamak için ailece neler yapılmalıdır?
Güne kahvaltısız başlamayın.
Günde en az 4 öğün yiyin.
Sofradan tıka basa doymuş olarak kalkmayın.
Yemek yerken midenizin 1/3?ü boş kalsın.
Öğün aralarını çok uzun tutmayın.
Günde en az 8-10 bardak su için.
Şeker ve şekerli gıdalardan uzak durmalı, tatlı ihtiyacınızı meyve ile gidermelisiniz.
Tuzu azaltmalısınız.
Haftada 3 kere 30-40 dakika yürüyüş yapın.
Fast-food yiyeceklerden, kızartmalardan uzak durun.
DİYETİSYEN ZEYNEP ERDEM
Yunus Emre Hastanesi
Kategori: Beslenme Diyet | Yorum Yok »
Pazar, 04 Kasım 2007
Araştırmacılar, gözlemledikleri 277 ailenin sadece dörtte birinin, evlatlarının şişman olduğunu farkettiklerini söylüyor.
Derriford Hastanesi?nden bir ekibin yaptığı araştırmaya göre, çocukları obez olan annelerin üçte biri ile babaların yüzde 57?si, çocuklarının neredeyse normal kiloda olduğunu düşünüyor.
Ekip, çocukların aşırı kilolu olduğunu reddetme ya da buna duyarsız davranmanın ailelerin ilgisizliğinden kaynaklandığı görüşünde.
Bu yeni araştırma, çocuklarda obezite oranlarının giderek arttığı bir dönemde yayınlandı.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, iki ile dört yaşları arasındaki çocuklarda obezite 1989?da yüzde 5 iken 1998?de yüzde 9?a yükselerek neredeyse ikiye katlanmış.
Obezite oranları
Altı ile 15 yaşları arasındakilerde ise obezite oranları 1990 ile 2001 yıllları arasında yüzde 5?ten yüzde 16?ya fırlamış.
Çocukların bunu kendi başlarına anlamaları mümkün değil
Profesör Sarah Stewart-Brown
Bu neredeyse 1990?lardaki seviyenin üç katı anlamına geliyor.
Araştırmaya aileler aşırı kilolu erkek çocukları kızlardan daha az farkediyorlar.
Aşırı kilolu ya da obez erkek çocukların sadece yüzde 27?si kilolu kabul ediliyor.
Bu oran, kızlarda yüzde 54?ü buluyor.
Aileler çocuklarının kilo fazlası olduğunu farketmiyor
Genel tabloda ise çocukların yüzde 19?u, annelerin yüzde 52?si babaların da yüzde 72?si fazla kilolu ya da obez.
Araştırmayla ebeveynlerin kendi kilo sorunlarının da farkında olmadıkları ortaya çıktı: şişman annelerin yüzde 40?ı, babaların da yüzde 45?i kilolarının normal olduğunu söylüyor.
Uzmanlar, araştırma ile bu konunun toplumun tüm kesimleri için bir sorun olduğunu belirlediklerini anlatıyorlar.
Yardım
Ulusal Obezite Forumu?nun başkanı Dr Ian Campbell, elde edilen bulguların kendisini şaşırttığını söylüyor.
Campbell, aileler bir sorun olduğunu kabul etmezlerse, çocuklara yardım etmenin güç olduğunu belirtiyor.
Kategori: Beslenme Diyet | Yorum Yok »
Pazar, 04 Kasım 2007
Bitkisel zayıflama ilaçlarının vücutta B1 vitamini (thiamin) eksikliğine yol açarak, karbonhidrat metabolizmasını etkilediği, bununda istem dışı göz kaymasına ve yürümede dengesizliğe neden olabildiği belirlendi.
Aynı durumun, alkoliklerde de görülebildiğini ifade eden uzmanlar,alkoliklerde de thiamin eksikliğinin meydana gelebildiğine işaret ettiler.
Bitkisel zayıflama ilaçlarının, ciddi bir rahatsızlık olan ataksiaya da yol açabildiği kaydedildi.
Uzmanlar, araştırmada bitkisel ilaçların, metabolik dengesizlik yarattığını belirlediklerini açıkladılar.
Araştırmada, deneklerin kaslarına thiamin enjekte eden uzmanlar, 3 gün içinde yürüme ve vücut dengesinin sağlanabildiğini gözledi. Bir ayiçinde ise hastalardaki sorunun tamamen giderildiği belirlendi.
Amerikan Nöroloji Akademisi uzmanlarınca yapılan araştırma, Neorology adlı dergide yer aldı
Kategori: Beslenme Diyet | Yorum Yok »
Pazar, 04 Kasım 2007
Bitkilerin bazı hastalıkları tedavi edici özelliğinin bulunduğu ancak bilinçsizce kullanıldığında vücutta önemli hasarlara yol açabileceği belirtildi.
Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalı Başkanı ve aynı zamanda Farmakognozi ve Fitoterapi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ömür Demirezen, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bitkilerin ilaç maksadıyla kullanımı ile ilgili uyarılarda bulundu.
Halk arasında bitkisel ilaçlara önemli oranda bir talebin söz konusu olduğuna işaret eden Demirezen, bu talebin zamanla arttığını söyledi. Demirezen, talebin artmasındaki en önemli nedenlerden birinin, bitkilerin tamamen zararsız görünmesi olduğuna dikkati çekti.
Ancak bitkilerin sanıldığı kadar masum olmadığını kaydeden Demirezen, bazı bitkilerin ilaç niyetiyle bilinçsizce kullanılması halinde çok ciddi sonuçlar doğurabileceğini vurguladı.
Bitkilerin ilaç olarak kullanıldığında bir yan etkisinin olmadığına yönelik düşüncenin de yaygın olduğuna dikkati çeken Demirezen, şunları söyledi:
?Oysa bu da yanlış bir düşünce. Örneğin, vücut için çok sayıda yararları olan sarımsak bile belli bir dozun üstünde kullanılması zararlı olabiliyor. Karaciğerde olumsuz etkiler yapabiliyor. Vatandaş gidip ilaç maksadıyla papatya alıyor ya da topluyor. Ancak, papatyaya çok benzeyen ve böcek öldürücü özelliğe sahip olan başka bir bitki de var. Bunun ayırt edilmesi zor. Ya da kekik almak isteyen bir kişi, 9 çeşit kekik olduğunu ve bunların her birinin farklı özelliğinin bulunduğunu bilmiyor.?
?HEKİMLER BİTKİSEL İLACA SICAK BAKMALI?
Bitki tüketiminde bir bilinçsizliğin hakim olduğunu ifade eden Demirezen, halkın kulaktan dolma bilgilerle aktarlardan bitki alıp bunları tükettiğini vurguladı.
Bu durumun insan sağlığında ciddi tehlikelere yol açabileceğine işaret eden Demirezen, bu nedenle bilinçsiz bitki tüketiminin önüne geçilmesi gerektiğini vurguladı. Bunun için de öncelikle hekimlerin bitkisel ilaca artık sıcak bakmaları gerektiğini ifade eden Demirezen, şöyle devam etti:
?Hekimler, eczacılar bitkisel ilaçlara sıcak bakarsa, halk da bunu bilinçli ve sağlıklı bir şekilde kullanma imkanına sahip olur. Hekimler bitkisel ilaçlara sıcak bakmadıkça, hastalar aktarların sattığı bitkilerde şifa aramaya devam eder. Ancak hekimlerimiz henüz bitkisel ilaçların yanında yer almıyor.?
Özellikle kanser hastalarının bitkilere daha fazla ilgi gösterdiklerini anlatan Demirezen, ?Bu hastaların kullandıkları bitkilerin bazıları kemoterapide ters etki yapıyor. Bazı hastalar ise bitki kullanıp kemoterapi tedavisi görmüyor? dedi.
Demirezen, hekimlerin bitkisel ilaçlar hakkında bilgili olmaları halinde hastalarını yönlendirebileceklerini ve bu tür olumsuz sonuçların ortaya çıkmasını engelleyebileceklerini ifade etti.
Demirezen, bu konuda hekimlere ulaşmak ve halkın bitkisel ilaçları bilinçli şekilde tüketimlerini sağlamak için dernek olarak çaba sarf ettiklerini sözlerine ekledi.
Kategori: Beslenme Diyet | Yorum Yok »
Pazar, 04 Kasım 2007
Beslenmede yarış olmaz
Süreç gerektiren beslenme eğitimi için öncelikle çocuklara ısrarcı olunmamalıdır. Anneler arasında yapılan en büyük yanlış başka çocuklarla kendi çocuklarını karşılaştırmaktır. Beslenme bir yarış, ödül ya da cezalandırma değildir.
Besin seçimlerinde her öğünde dört besin grubunun (süt ve süt ürünleri; et, tavuk, balık, yumurta, kuru baklagil, fındık, vb; taze sebze ve meyve; tahıllar (ekmek, pirinç, bulgur, bisküvi vb.) beraber tüketilmesine özen gösterilmeli, beslenme çantası hazırlarken buna dikkat edilmelidir.
Ara öğünler için taze meyve, çok tahıllı un ve kurutulmuş meyve/ yağlı tohumlarla hazırlanmış ev yapımı kurabiye veya sebzeli / peynirli poğaçalar veya üçgen sandviçler doğru alternatiflerdir.
Ana öğün için ise bozulacak yemeklerden kaçınmalı, çok tahıllı ekmekler ile hazırlanmış sandviçler (içeriğine her gün farklı bir malzeme katarak bıkkınlık önlenmelidir), taze / mevsiminde meyve, yoğurt, söğüş yenebilecek sebzeler, UHT kutulu sütler veya katkısız meyve suları, kuru yemişler, kuru meyveler tercih edilmelidir. Büyüme yoğurtları olarak satılan gelişime katkı sağlayan süt ürünleri de güzel tatlı alternatifleri olabilir.
Kahvaltı çok önemli
Araştırmalar, okula kahvaltı ederek giden çocukların başarısının, kahvaltı etmeyenlere oranla çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. Benzer şekilde çeşitli bilimsel çalışmalar, zamansızlık ya da kilo vermek amacıyla kahvaltıyı atlayan yetişkinlerde gün içinde performans düşüklüğü görüldüğüne işaret ediyor. Bunun için bu yaşlarda çocuklara kahvaltı etme alışkanlığının kazandırılması çok önemlidir.
Salam ve sucuk sakıncalı
Her çocuğun besin ihtiyacı farklı olduğu için kahvaltı mönüleri için de belli bir reçete vermek mümkün değildir. Ancak besin çeşitleri ile ilgili önerilerimiz olabilir. Et grubundan çeşitli peynir türleri tercih edilmeli, sosis, salam, sucuk gibi şarküteri ürünlerinden uzak durulmalı, yumurtaya mutlaka yer verilmelidir. Süt şekersiz, tat katmak isteniyorsa ballı ya da pekmezli tüketilmelidir. Meyve bütün halde tüketilmeli ya da katkısız, taze meyve suları seçilmelidir. Sebze olarak C vitamini yüksek gıdalar alınmalıdır.
Okuldan dönen çocuklar uzun ve yorucu geçen bir günün ardından çok acıkmış olabilirler. Bu durumda okul dönemine özgü yeni öğün saatlerini yeniden planlamalısınız.
Kategori: Beslenme Diyet | Yorum Yok »
Pazar, 04 Kasım 2007
Obezite, halk arasında bilinen adı ile şişmanlık, vücudumuzdaki yağ miktarının genel ya da bölgesel olarak fazla olması anlamına geliyor. Bu da, besinlerle dışarıdan alınan enerjinin, vücutta metabolizma ile yakılan ve fiziksel aktiviteyle harcanan enerjiden fazla olmasıyla gerçekleşiyor. Şişmanlığa çoğunlukla güzellik ve estetik kaygılarla yaklaşılsa da aslında obezite kronik bir hastalık. Üstelik birçok başka hastalığa zemin hazırlayan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık. Ülkemizde obezite görülme sıklığı yüzde 25. Fazla kilolu kişilerin oranı ise yüzde 55-60 civarında.
Kardiyovasküler sistem, solunum sistemi, sindirim sistemi, iskelet sistemi ve endokrin sistemi üzerinde obezitenin kaçınılmaz etkileri olduğunu belirten Acıbadem Hastanesi Bakırköy?den Diyetisyen Müge Aksu, obezitenin bir çok hastalığın oluşumunda doğrudan etkili olduğunu vurguluyor.
?Obezite, kalp hastalıkları, yüksek kolesterol, yüksek tansiyon oluşumunda etkin. Örneğin obez kadınlarda kardiyovasküler hastalıklardan ölme riski, obez olmayan kadınlara göre 4 kat daha fazla. Ayrıca safra kesesi hastalıkları, mide ve reflü rahatsızlıkları, mide fıtığı, gut hastalığı, eklem rahatsızlığı, adet düzensizlikleri, kısırlık gibi pek çok rahatsızlığı da beraberinde getirebiliyor. Kadınlarda rahim ve meme kanserleri, erkeklerde prostat, rektum ve kolon kanserleri obeziteden etkilenen kanser türlerinin başında geliyor? diye anlatıyor Aksu obezitenin sebep olduğu hastalıkları.
Obezite aynı zamanda kişinin yaşam kalitesini de doğrudan olumsuz etkileyen bir hastalık. Örneğin uyku apnesi denilen ve yeterli nefes almayı engelleyen, uykuda solunum bozukluğu hastalıklarına da neden olabiliyor.
Vücut yağ dağılımı özellikle tip 2 diyabet hastalığının oluşumunda önemli bir etken. Çünkü vücut yağ oranının artmasıyla birlikte diyabet görülme riski de artıyor. Obezitenin diyabet hastalığının oluşumunda yaklaşık yüzde 75 gibi oldukça yüksek bir etkisi var. Çünkü her iki hastalığın da temelinde beslenme bozukluğu yatıyor. Obez bireylerin yüzde 80?inde ise tip 2 diyabet görülüyor.
KİMLER OBEZ SAYILIYOR?
Obezite tanı kriterlerinin başında beden kitle indeksi geliyor. Beden kitle indeksi vücut ağırlığının boyun karesine bölünmesiyle ortaya çıkan bir değer. Bu değer 30?un üzerinde ise yaş, cinsiyet farkı gözetmeksizin kişi obez olarak değerlendiriliyor. Erkeklerde bel çevresi 94 cm üzeri riskli, 102 cm üzeri de obez olarak kabul ediliyor. Kadınlarda ise 80 cm üzeri riskli grup sayılırken 88 cm üzeri obez kabul ediliyor. Bir diğer kriter ise bel ve kalça oranı. Bel ölçümü kalça ölçümüne bölündüğünde erkeklerde 0.95 kadınlarda ise 0.8 obezite sınırı olarak kabul ediliyor.
Diyetisyen Müge Aksu, obezite oluşumunda akla ilk gelen genetik faktörler olsa da, oluşumu çoğunlukla çevresel ve sosyal faktörlerin ortaya çıkardığını ve artırdığını da ekliyor. Bugün, kilo artırıcı etkisi olan ya da kiloyu etkileyen 25?den fazla genin tespit edildiğini söyleyen Aksu, obezitenin tek sebebi olmasa da hala bir numaralı sebebinin genetik faktörler olduğunu da vurguluyor.
OBEZİTE NEDEN OLUŞUR?
Meslek, eğitim, sosyal konum ve çevre gibi bireysel ve sosyal faktörler önemli yan etkenlerden bazıları. Şehirleşme, modernleşme gibi yaşam şekilleri evde yemek yapmaya vakit ayıramayan, pratik ama enerjisi yüksek besinlere yönelen bireyler yaratıyor. Alkol tüketimi, sigarayı bırakma ya da fiziksel aktivitenin azlığı gibi davranışsal faktörler de obeziteyi artırıcı etkilere sahip. Günümüzde otomobil, çamaşır makinası, bulaşık makinası ya da televizyon gibi günlük hayatımızda sıkça kullandığımız aletlerin mekanik olması bizim daha az hareket etmemizin başlıca nedeni. Gün içinde aktivitede bulunmayınca vücudumuzun çalışma hızı düşüyor. Ekstradan yüksek enerjili besinler tüketince de obezite bireyler için kaçınılmaz oluyor.
Diyetisyen Müge Aksu özellikle son dönemde çocuklardaki obezite oranının artmasına dikkat çekerken, çocukların da benzer davranışlar yüzünden obeziteye davetiye çıkardığını vurguluyor. ?Fast food tarzı beslenmeye alışan, televizyon ve bilgisayar karşısında saatlerini geçiren çocukların sayısı o kadar fazla ki. Televizyon reklamlarının da etkisi büyük. Çünkü çikolata ve şekerli besin reklamlarının sayısı oldukça yüksek. Bu tip besinlere günümüz çocukları çok daha kolay ulaşıyor? diyen Aksu, yağ oranı, şeker oranı ve enerjisi yüksek hazır gıdalarla beslenmenin obezite oluşumunda önemli bir etken olduğunu belirtiyor. Örneğin hazır çorbalar, çikolata, şekerlemeler, fast food tarzı yiyecekler, kızartmalar ve kavurmalar oldukça zararlı besinler. Salam, sucuk, sosis, pastırmaların ise yağ oranı çok yüksek. Çocuklar tarafından çok tüketilen mayonez ise tam bir yağ deposu. Kola gibi gazlı içecekler ise boş kalori denen ve sadece günlük aldığımız enerji miktarını artıran içecekler grubuna giriyor.
OBEZİTENİN DAVRANIŞSAL TEDAVİSİ
Obezitenin oluşumunu engellemenin ya da tedavi etmenin birincil koşulu kişilerde kalıcı davranış değişikliklerini yaratmak. Yani yeme düzeninden, egzersiz programına kadar önerilen tüm tavsiyeleri geçici ve kısa dönemli olarak görmek yerine bir yaşam şekli haline getirmek. Bu tavsiyeleri hayatımıza yerleştiremediğimiz sürece programa devam ettiğimiz dönemde kilo verirken, diyetin sona ermesiyle kilonun geri alınması da kaçınılmaz oluyor. Bu yüzden yavaş kilo vermenin önemine dikkat çeken Aksu, insanların fazla kiloları estetik bir sorun olarak gördükleri için 2 haftada 8-10 kilo vermek talepleriyle kendilerine başvurduklarını söylüyor. ?İdeali hafta da 0,5 ile 1 kg arası, ayda 4 ile 6 kg arası vermektir. Yavaş yavaş kilo verilmeli ki vücudumuz ve biz duruma adapte olabilelim. Bize başvuranların ilk sorduğu soru bu diyet ne zaman bitecek, ne zaman tekrar yemek yemeye başlayacağım oluyor. Böyle bir şey yok. Doğru beslenme dediğimiz şey aslında doğru zamanda, yeterli miktarda, doğru besini seçmekten geçiyor. Ve tabi ki fiziksel aktivitenizi artırmaktan. O yüzden sık yiyin, az yiyin, düzenli yiyin felsefesi benimsenmeli? diyor Aksu.
KİLO VERMEK KİŞİYE ÖZGÜ
Günümüzde insanların bir uzmana başvurmadan medyada gördükleri rejim listelerini uyguladıklarını söyleyen Aksu, bilinçlenmenin ilk adımının bu listeleri uygulamayı bırakmak olduğunu belirtiyor. ?Kilo verme kişiye özgüdür. Kişinin hastalıkları, yaşı, cinsiyeti, bireyin beslenme alışkanlıkları ve tabi ki sosyal durumu çok önemli. Çünkü dışarıda sıklıkla yemek yiyen, evde oturan ya da aktif çalışan biriyseniz metabolizma hızınız farklılıklar gösterir. Dolayısıyla kişiye özel bir program hazırlanmalı. Gazetede gördüğünüz bir diyet programı bazal metabolizma hızının çok altında ise zayıflamaya çabalarken metabolizma hızınızı daha da düşürürsünüz? diyen Aksu gerçek zayıflamanın kilo azalması olmadığını da vurguluyor.
Gerçek zayıflama vücuttaki yağ oranının azalması olarak kabul ediliyor. Kiloyu sudan ya da kaslarınızdan vermiş olabilirsiniz, ama örneğin bel çevreniz hala aynı ölçülerde duruyorsa bu gerçek anlamda kilo vermediğinizi gösteriyor. Hızlı verilen kilolar da genelde kas ve su kayıplarına neden olduğu için kesinlikle önerilmiyor. O yüzden kişiler mutlaka yavaş ve kendilerine özgü bir programla zayıflamalı.
OBEZİTENİN TIBBİ TEDAVİSİ
Obezite tedavisinin, sadece bir diyetisyenle değil endokrinoloji uzmanı, fizik tedavi uzmanı, bazı durumlarda bir psikoloğun da katıldığı bir ekip çalışması ile yapılması gerekiyor. Obezite tedavisinde diyet tedavisi, medikal tedavi ve cerrahi tedavi yöntemleri kullanılıyor. Cerrahi tedavi, özellikle beden kitle indeksinin 40?ın üzerinde olduğu bireylerde (morbid obez) mideye takılan balon, mideyi küçülten bantlar gibi yöntemlerle uygulanılıyor. Beslenme programıyla tedavi edilemeyen, yaşamı obeziteden ileri derecede olumsuz etkilenen, örneğin hareketleri kısıtlanan, başka sağlık sorunları artan bireylerde cerrahi tedavi uygulanabiliyor.
Medikal tedavide iki tip ilaç kullanılıyor. Yağın emilimini azaltan ve iştahı baskılayan ilaçlar. İlaç tedavisi mutlaka doktor kontrolünde uygulanıyor
BESLENME ÖNERİLERİ?
Günde 3 ana 3 ara öğün olmak üzere 6 öğün beslenin. Sık yemek, kan şekerinin düzenli gitmesi ve karaciğerdeki depolarımızın boşalmaması için çok önemli. Gün içinde 3,5-4 saati aşmadan besin almanız gerekiyor.
Yemek saatlerinizi aksatmayın, düzenli yemek yiyin.
Tek tip beslenmekten uzak durun. Vücudun düzenli çalışması için karbonhidrat, protein ve yağları içeren besinlerden yeterli miktarda almak gerekli.
Günde 2-2,5 litre su tüketin. Bol su içmek doğrudan zayıflamaya neden olmasa da yağların parçalanması için gerekli.
Bol sebze ve salata tüketin. Posa içerikleri sayesinde hem doygunluk sağlaması, hem de şeker ve kolestrol seviyelerinin dengelenmesine yardımcı olması yönünden önemliler. Günde 4-5 porsiyon sebze, 2-3 porsiyon meyve tüketilmeli.
Kepekli ekmeği tercih edin. Tokluğu sağlamak ve şeker dengesini düzenlemek için kepek, çavdar, tam buğday tahıllı ekmek tarzında esmer ekmekler tüketilmeli.
Fiziksel aktivitelerinizi artırın. Spor yapmanın da doğru kuralları olduğunu unutmayın. Spor kesinlikle aç karnına değil yemek yedikten 1 saat sonra yapılmaya başlanmalı. Vücuttaki yağlar 20 dakika sonrasında yakılmaya başlandığı için en az 25-30 dakikalık egzersizler öneriliyor. Dozu ise, ilk başlarda 10-15 dakikalarla başlayıp gitgide artırılmalı. Egzersizi hayatınızın 1-2 gününe sığdırmak yerine her güne yaymaya çalışın. ?Spor yapamıyorum? diyenlerdenseniz, en azından dolmuştan iki durak önce inin ve yürüyün, asansör kullanmayın, merdivenleri yürüyerek inip çıkın, kısa mesafelerde araba kullanmayın. Bu ufak değişiklikler bile gün içinde metabolizma hızınızı artırıcı etki gösterecektir.
Ayçiçek yağı, zeytin yağı, mısır özü yağı, fındık yağı ve soya yağını bir arada karıştırarak kullanın.
1 kg sebzeye 2 yemek kaşığı yağ koyarak pişirin.
Salatalara en fazla 1 tatlı kaşığı yağ koyun.
Etli yemeklere yağ ilave etmeyin.Gün içinde tükettiğiniz yağ miktarını sınırlandırın. Salatalara en fazla bir tatlı kaşığı yağ koyun. Ayrıca ayçiçek, soya, mısırözü, fındıkyağı ve zeytinyağını bir arada karıştırarak kullanın
Kategori: Beslenme Diyet | Yorum Yok »
Pazar, 04 Kasım 2007
Prof. Dr. Yurdakök, bebeklerin ilk 6 ay sadece anne sütüyle beslenmesi gerektiğine dikkat çekti.
Bu dönemde bebeklere kesinlikle ek gıda verilmemesine işaret eden Yurdakök, ?Bebek 6 aydan önce ek gıda almaya hazır değildir ve bu dönemde ek gıdaya başlanmaması için çok önemli sebepler vardır? dedi.
Bebeğin 6 aydan önce ağzına verilen yiyecekleri diliyle dışarı attığını ifade eden Yurdakök, bunun, bebeğe erken dönemde ek gıda verilmesini önleyici doğal koruyucu bir refleks olduğunu belirtti.
6 aydan önce bebeğin ısırma, çiğneme ve yutma hareketlerini koordineli olarak yapamayacağına dikkati çeken Yurdakök, aynı zamanda bu çağdaki bebeklerin başını dik tutamayacaklarını ve
oturamayacaklarını söyledi.
Bu çağdaki bebeklerin böbreklerinin ek gıdayla alınan protein artıklarını ve mineralleri yeterince atamadığının altını çizen Yurdakök, nişastalı besinlerin sindiriminde de güçlük çekileceğini
bildirdi.
Yurdakök, ?Bağırsağın yeterli olgunluğa ulaşmadığı bu dönemde verilen yiyecekler, besin hassasiyeti ve alerjilere yol açar? diye konuştu.
Bebeklerin ek gıdaya geçme dönemlerinin farklılık gösterdiğini anlatan Yurdakök, şunları kaydetti:
?Ağzına verilen yiyecekleri diliyle dışarı atma refleksi kaybolmaya, başını rahatça dik tutarak oturmaya ve ısırma-çiğneme-yutma koordine hareketlerini yapmaya başladıysa, herhangi bir nesneyi parmakla tutabiliyorsa, başlangıçtaki emme şekli daha olgunlaşıp, emme adeta bir sıvı içiyormuşçasına güçlendiyse, diş çıkarmaya başladıysa, Gözleriyle takip edebildiği yiyecek verilince ağzını açıyorsa, bebek ek gıda almaya hazırdır.?
6. AYDAN SONRA GECİKTİRİLMEMELİ
Prof. Dr. Yurdakök, 6. aydan sonra her bebeğin ek gıda almaya hazır olduğunu, bu dönemde ek gıdaya geçilmesinin geciktirilmemesi gerektiğini kaydetti. Yurdakök, ?6. aydan sonra bebeğin ek gıdaları kabul etmesi güçleşir? dedi.
Yurdakök, bebeklerde ek gıdaya başlanırken dikkat edilmesi gerekenleri ise şöyle sıraladı:
-?Ek gıdalara tek tek, yavaş ve az miktarda başlayıp, miktarı zamanla artırın,
-İlk kez vereceğiniz besinleri aç karnına deneyin,
-Sevmediği bir gıdayı zorla vermeyin. Bu yiyeceği yeniden denemek için bir süre bekleyin,
-Bebek, anne sütü almaya devam ediyorsa ek gıdalar tek başına bir öğün olmalıdır,
-Ek gıdaları anne sütüyle beraber denemeyin,
-Yiyecekleri kaşık ya da bardakla verin, biberon kullanmayın,
-Vereceğiniz ek gıdaları bebeğinizin ağzında kontrol edebileceği ve yutabileceği besinlerden seçin, -Yutmasını kolaylaştırmak ve gıdanın karaciğerine kaçmasını engellemek için, bebeğinizi kucağınızda kendini güvende hissedecek şekilde dik oturtun,
-Bebeğinizin yiyeceğine dokunmasına izin verin,
-Zamanla kendi yiyeceğini yemesine izin verin. Bu onun özgüvenini artırır,
-1 yaşına gelene kadar inek sütü vermeyin. İnek sütünün erken yaşta verilmesi alerji ve kansızlığa yol açar,
-3 yaşın altındaki bebeklerinizi günde 6 öğün besleyin,
-Siz de çocuğunuzla birlikte yemek yiyin. Bu onun iştahını artıracaktır,
-Boğulması ve akciğerlerinin zarar görmesini engellemek için 5 yaşına kadar küçük kuruyemişler vermeyin.?
Yurdakök, ek gıdalara tek bir besin türü içeren yumuşak, topaksız, yarı sıvı karışımlarla başlanması, 6-7 aylıkken yoğurtlu sebze püreleri, etli sebze, tarhana ve yoğurt çorbası gibi ikili karışımlar, 7-9. aylarda da sebze çorbası, dolma, ızgara köfte, baklagiller gibi 3 veya daha fazla besin içeren çoklu karışımlar verilebileceğini söyledi.
Kategori: Beslenme Diyet | Yorum Yok »
Pazar, 04 Kasım 2007
Kara, kalori değeri yüksek olan üzümün, kalsiyum, potasyum, sodyum ve demir yönünden zengin olduğu gibi, A, B1, B2, ve C vitaminleri açısından da önemli bir besin kaynağı olduğunu belirtti.
Bazı karaciğer hastalıkları ile kansızlığın tedavisinde etkili olan üzümün, yüksek tansiyonu kontrol altında tuttuğunu ifade eden Kara, ?İçerdiği meyve asitleri ve lifli yapısı ile mideye zarar vermeden, böbrek ve barsak sisteminin çalışmasını düzenler. Kanın temizlenmesine yardımcı olan bu şifa kaynığı meyve, doğum kontrol hapının yan etkilerini azaltır? dedi.
Kategori: Beslenme Diyet | Yorum Yok »
Pazar, 04 Kasım 2007
Botanikte, bitkiin olgunlaşmış çekirdekleri ve çekirdeğe yakın kısımlarına meyve, çicek, yaprak ve gövdelerine ise sebze denir. Buna göre salatalık, patlıcan, kabak, biber ve domatesin meyve olması gerekir. Halbuki pratikte bunlar sebze olarak kabul edilir. Genellikle yemek ve salata olarak yenenlere sebze, tatlı yerine yenenlere ise meyve denir.
Taze sebze ve meyve metabolik bütün faaliyetlerin sürdüğü canlı hücrelerden oluşmuştur. Yani taze bir elma hala canlı hücrelerden oluşur ancak tazeliğini kaybettiğinde ve pişirildiğinde bu canlı hücreler yaşamını yitirir.
Meyve, sebze içerisinde bulunan bu canlı hücreleri biribirine hücre duvarı denen organellerle birbirine bağlanırki bu maddeler pektin, selüloz, hemiselüloz, lignindir. Bu maddeler bizi kalp damar hastalıkları, kanser, şeker hastalığı gibi en çok öldüren hastalıklardan koruyan posalardır. Örneğin, beyaz ekmek bitkinin rafine edilerek doğal bu posasının çıkartıldığı ekmek, kepekli ekmek ise topraktan çıkan buğdayın en az işlem görmüş ve yani doğal halidir.
Sebzelerdeki besin öğeleri oldukca değişkenlik gösterir. Havuç, patates gibi sarı sebzelerle ıspanak gibi koyu yeşil sebzeler A vitaminin öncü maddesi olan iyi bir antioksidant Beta karoten içerir. Brüksel lahanası, biber, ve domates gibi sebzelerin C vitamini içeriği yüksektir. Taze bezelye gibi bazı sebzelerin vitamin içeriği düşük olmasına karşın diğerlerine kompleks karbonhidradların iyi kaynaklarıdırlar. Bu tür sebzeler posa yönünden zengin olmakla beraber folik asidinde iyi kaynağıdırlar.
Günlük hayatımızda
1-Günde 3-5 porsiyon sebze yemeği ve salata tüketmeliyiz.
2-Beta karoteni yüksek sebzeleri salata için öğünlerde kesin kullanmalıyız. (Roka, kıvırcık, tere, maydanoz vb?)
3-Her zaman yediğiniz dışında yeni sebze ve salatalar deneyin.
4-Her gün yediğiniz yiyeceklere sebze eklemeyi deneyin. (Makarna, pilav, sandviç)
Sebzelerde olduğu gibi meyve grubundada yer alan besinlerde değişen oranlarda A ve C vitamini kaynağıdırlar. Turunçgiller, karpuz, kavun, çilek gibi meyveler C vitamini, koyu sarı meyveler kayısı, kavun, şeftali A vitamini yönünden zengin besinlerdir. Kabuklu meyveler posa içeriği zengin olmakla birlikte çoğu meyve potasyum ve folik asit miktarları yüksektir.
Günlük hayatımızda
1-Günde 5 porsiyon meyve tüketmeliyiz.
2-Atıştırmak için kuru meyveler iyi birer seçimdir. (Kayısı, erik, üzüm vb?)
3-Özellikle C vitamini olan bir meyve kesinlikle olması gerekir.
Kategori: Beslenme Diyet | Yorum Yok »
Pazar, 04 Kasım 2007
Meyve Suyu Endüstrisi Başkanı Prof. Dr. Aziz Ekşi, meyve suyu ile ilgili bazı bilgiler verdi?.
Şişmanlatıyor mu?
Meyve suyu yüzde 100, meyve nektarı yüzde 25-99 ve meyveli içecek yüzde 10-49 meyveden oluşur. Hiç kimse meyvenin şişmanlattığını düşünmez. Çünkü kalori düzeyi düşüktür. 100 gram meyvenin sağladığı enerji 44-52 kcal arasındadır. Meyve şişmanlık nedeni değilse, meyve suyu da değildir.
Koruyucu katkı var mı?
Türkiye?de, 80?li yıllardan bu yana meyve suyu ve türevlerine koruyucu madde katılmasına izin verilmiyor. Uygulanan koruma teknolojisi koruyucu kullanılmasını gerektirmiyor. Ambalaj açılmadıkça koruma etkisi sürer. Koruyucu içerseydi, ambalaj açıldıktan sonra da meyve suyu bozulmazdı.
Dişleri çürütür mü?
Diş çürüklüğüne yol açan ana etkenin flor yetersizliği olduğu öteden beri biliniyor. Ancak bunun ağız ve diş temizliği ile desteklenmesi gerekiyor. Son yıllardaki araştırmalara göre; eğer yeterli flor alınıyorsa ve ağız temizliğine özen gösteriliyorsa gıdanın diş çürüklüğüne katkısı oldukça kısıtlıdır.
Yıkama-ayıklama
Meyve suyu teknolojisinde ilk 2 işlem basamağı, yıkama ve ayıklamadır. Bu işlemlerin amacı; çürük vb. kusurlu meyvelerin ayıklanması ve yabancı maddelerin uzaklaştırılmasıdır. Ayıklama bandında çalışan kişinin uyması gereken; ?Yiyemeyeceğini ayıkla!? kuralıdır
|
|
|
|
|