hastalıkların tanısı tedbir ve çözümleri - ağrılar
   
 
  Ana Sayfa
  İletişim
  Gazete
  ağrılar
  alerji
  Alternatif TIP
  anatomi
  anne ve çocuk
  aromaterapi
  besinler
  beslenme ve diyet
  cerrahi
  çocuk sağlığı
  dahiliye
  deri hastalıkları
  diş sağlığı
  diyabet
  diyet
  diyet yemekleri
  egzersiz
  göz sağlığı
  kalp sağlığı
  kanser
  nöroloji
  ortapedi
  psikiyatri
  şifalı bitkiler
  Forum

Boyun Ağrıları

Pazar, 04 Kasım 2007

BOYUN AĞRILARI

Boyun ağrıları bel ağrıları kadar sık görülmemekle birlikte, her yaş grubunda karşılaşılabilen, yaşam kalitesini düşürüp iş gücü kaybına neden olabilen önemli bir sorundur.

Boyun ağrısı nedenleri 3 temel grupta incelenebilir:

Kas iskelet sistemi kaynaklı mekanik nedenler

Boyun dışı bölgelerin hastalıklarının neden olduğu ağrının boyun bölgesinde hissedilmesi (yansıyan ağrı)

Boyun bölgesini tutan yangısal, enfeksiyöz ve tümöral hastalıklar.

Akut boyun ağrısının en sık nedenleri:

Boyun fıtığına bağlı ağrı atakları

Miyofasyal ağrı sendromu

Boyun bölgesindeki yumuşak dokuların zorlanması (Servikal strain)

Kronik boyun ağrısının en sık nedenleri:

Boyun kireçlenmesi

Sık görülen bazı iltihaplı romatizmal ağrılar (Ankilozan Spondilit, Romatoid artrit)

Fibromiyalji

Yanlış duruş, psikolojik stres, soğuğa maruz kalmak, yorgunluk gibi etkenler boyun bölgesinde ağrı nedenidir. Uzun süreli bilgisayar ? daktilo kullananlar, sürekli tek noktaya odaklaştıkları için boyun kaslarının yeterince hareket etmemesi sonucu ağrı çekerler.

Özellikle stres boyun kaslarında kasılmaya neden olur ve boyun ağrısı ve gerilim baş ağrısı ortaya çıkar. Bu şekilde ortaya çıkan ağrılarda kas gevşeticilerin yanı sıra bölgeye yapılan enjeksiyonlar, gevşeme egzersizleri, fizik tedavi yapılması ve antidepresan ilaç verilmesi yoluna gidilir.

Boyun Fıtığı

Belde olduğu gibi boyunda da fıtık olabilir. Omurları birbirinden ayıran diskler yarı eklem sayılırlar. Disk ortasında jel kıvamında bir madde ve bunun çevreleyen yastıkçıklardan oluşur. Bu yastıkçıklardan daha dışta olanlar içtekilere göre serttirler. Yaşın ilerlemesi ve travmaya maruz kalma durumlarında bu yastıkçıklar yıpranmaya başlar. Dıştaki tabaka giderek incelir, ani yapılan ters bir hareket sonrasında yırtılır.

İçteki jel kıvamındaki madde bu yırtıklardan dışarı doğru kayarak, omurilikten çıkıp kolumuza giderek o bölgelere hareket emri veren veya o bölgelerin duyusunu algılamanızı sağlayan sinirimize baskı yapar. Böylece boyun-kol ağrısı ve o kolumuzda uyuşma, karıncalanma, bazen de güçsüzlük hissederiz.Böyle durumlarda ilaç tedavisinin yanı sıra öncelikle istirahat, daha sonra fizik tedavi, yetmediği durumda ise son zamanlarda gelişen tekniklerle bölgeye iğne (epidural steroid enjeksiyonu) veya kateter (epidural lizis) adı verilen ince sondalarla girilerek ilaç verilmesi, bu da olmadığı taktirde cerrahi girişim gerekebilir. Hasta düzenli olarak boyun egzersizlerini yaparak ve boyun koruma prensiplerine uyarak ağrının sık tekrarlamasını önleyebilir.

Boyun Kireçlenmesi

Servikal omurgayı meydana getiren yapıların (kemik, bağ, kas) yozlaşması sonucu ortaya çıkan ve buna bağlı sinir ve damarsal bozuklukları da içeren klinik bir tablodur. Nedenlerinin yaşlanma, mikro travmalar, makrotravmalar, duruş bozuklukları ve genetik faktörler olduğu düşünülmektedir. Boyun ağrısı, kola yayılan ağrı, baş ağrısı, boyunda tutukluk, kolda güçsüzlük - hissizlik - yanma - batma, ellerde zayıflık - beceri azalması - uyuşma - karıncalanma, kulak çınlaması, baş dönmesi ve bulanık görme gibi yakınmalara neden olabilir.

Boyun kireçlenmesine bağlı ağrının tedavisinde kullanılan yöntemler:

İstirahat

Boyun korsesi

İlaç tedavisi

Fizik tedavi

Egzersiz

Enjeksiyon yöntemleri

Eğitim

Servikal Strain

(Boyun bölgesindeki yumuşak dokuların zorlanması):

Travma ve duruş bozukluğu sonucu gelişen, boyunda tutukluk ve lokal ağrı ile karakterize bir tablodur. Masa başında çalışanlarda olduğu gibi boynu uzun süre aynı pozisyonda tutmak, yatarak televizyon seyretmek, uygun olmayan yastık ve yatakta yatmak gibi nedenler boyunda zorlanmaya yol açabilirler. Kaslarda kasılma gelişeceğinden boyundaki normal olan eğrilik azalır, boyun hareketleri ağrılı ve kısıtlı olur. Boyna yönelik radyolojik tetkiklerin sonucu genellikle normaldir.Tedavi; ilaç, fizik tedavi ve egzersiz yöntemleri ile mümkündür.

Bel Ağrısı

Pazar, 04 Kasım 2007

Bel ağrısı adeta salgın boyutlanndadır. Nedenleri hala tam anlaşılamamışsa da tedavi olanakları artmıştır; en güvenilir tedavi de vücudun kendini iyileştirici gücüdür.

Hayatta genellikle iki şey kesindir: ölüm ve vergiler. Daha gerçekçi bir yaklaşımla buna bir de bel ağrısını ekleyebiliriz. Öyle ki erişkinlerin % 80?i er geç bel ağrısından yakınır. Muayenehaneye yapılan ziyaretlerin, hastaneye yatışların, ameliyatların ve işe devamsızlığın başta gelen nedenlerinden biridir bel ağrısı. ABD?de bel ağrısına bağlı tıbbi harcamalar ve sakatlık tazminatları yılda

50 milyar doları bulmaktadır. İşin sevindirici yanı şudur: Bel ağrısı çeken hastaların çoğu, ağrı şiddetli olsa bile, hızla ve hemen hemen tamamen iyileşebiliyor. Tedavide hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, iyileşme kuraldır; hatta bu gibi hastalar tedavi edilmeseler de sonunda iyileşirler. Bel ağrısı olanlann ancak azınlığı işe gelemez. işe gelemeyenlerin çoğu da en geç altı hafta içinde işlerine dönerler. Bel ağrısı olanların ancak yüzde birkaçı işlerine geri dönemezler (Herhangi bir anda, çalışan insanların ancak %1?i süreğen bel ağrısı çekmektedir). Demek ki had (akut) bel ağrısı olan hastalar üzülmemelidir; büyük olasılıkla iyileşeceklerdir. Kötü olanı şudur: Tekrarlamalar sıktır; hastaların çoğunluğunda bir gün yine bel ağrısı başlar. Neyse ki bu

tekrarlar da ilk bel ağrısı gibi hızla ve hatta kendiliğinden iyileşirler.

Ağrının Kaynakları

Bel ağrısı, belimizdeki çeşitli anatomik yapılardan kaynaklanan, farklı nedenlere bağlıdır. Bel ağrısının esrarı da, onun nedenlerinin kolayca bulunmamasındandır. Bel kasları ve eklem bağları (ligament) bel ağrısı yapabileceği gibi omurlararası eklem yüzeylerinin iltihabı (artrit) ve omurlararası diskler bel ağrısının nedeni olabilir. Bel fıtığı (tip diliyle disk hernisi) denilince şu anlaşılır: Omurlararasında bulunan disklerden biri fıtık yapmıştır; yani yerinden kaymıştır. Her diskin ortasında yastık gibi yumuşak bir doku vardır; diskin kenarlarıysa bağ dokudan yapılmış sert bir çember şeklindedir. Bel fıtığı olanlarda ortadaki

yumuşak doku yırtılmış olan sert çemberden dışarı kayar ve en yakınındaki sinir köküne baskı yaparak ağrı verir. Bel ağrısının nedeni omurganın ortasındaki kanalın daralması (spinal stenoz) sonucu bir sinirin sıkışması da olabilir; omurga kanalının daralması genellikle yaşlılarda disklerin, eklem yüzeylerinin ve eklem bağlarının aşınması sonucudur.

Bel ağrısı omurganın doğuştan anormalliklerine de bağlı olabilir. Bunlar genellikle ağrısızdır; fakat ilerlemiş şekilleri ağrı yapabilir. Böbrek, pankreas, aort ve cinsel organların hastalıklarında da ağrı bele vurabilir. Nihayet bel ağrısı kanser, kemik iltihabı ya da nadir eklem iltihapları (artrit) gibi çok ciddi hastalıkların bir belirtisi olabilir. Neyse ki bu gibi tehlikeli hastalıkların bel ağrısı yapması son derece nadirdir. Bel ağrısı olanların %98?inde bel kası, eklem bağı, kemik veya disklerde, omurganın zorlanmasına bağlı geçici bir bozukluk vardır.

Belin anatomik yapısının çok karışık olmasına ek olarak hastanın yakınmalarıyla, tıbbi görüntüleme yöntemleri ve hastadaki anatomik ve fızyolojik değişiklikler arasında ancak zayıf bir ilişki vardır. Bu da bel ağrısının nedenini bulunmayı zorlaştırır. Bu koşullarda tanıda ilk önce kanser ve iltihap gibi çok ciddi ağrı nedenleri aranıp aradan çıkarılır; çünkü bunların tanısı göreceli olarak kolaydır. Sonra hastada bir omurilik sinirinin sıkışıp sıkışmadığı veya tahriş edilip edilmediği araştırılır. Bu olasılıklar bir yana bırakıldıktan sonra ise bel ağrısı olan hastaların % 85?ine kesin bir tanı konamaz. Hastalarm çoğu bel ağrılarını başlatan bir olay hatırlayamaz, fazla ağırlık kaldırma veya kaza geçirme bel ağrısı başlatabilirse de çoğu kez böyle şeyler olmamıştır. Bel ağrısı genellikle, görünürde bir neden olmadan aniden başlar; tıp dünyası, bu belirsizliğin bir sonucu olarak çoğu kez çeşitli nedenler arasından birinde karar kılamaz.

Bel ağrısı sıklıkla yaşamın streslerine bağlıdır. Innsbruck Üniversitesi?nden Astrid Lampe ve arkadaşları, Mayıs 1998?de hayatın zor anlarıyla bel ağrısı arasında bir ilişki buldular. Lampe daha önce de bel ağrısı anatomik bir nedene bağlanamayan kişilerde, bağlanabilenlere oranla daha stresli bir hayata rastlandığını yayımlamıştı. New York Üniversitesi Tıp Merkezi Rusk Rehabilitasyon Merkezi?nden John E. Sarno, çözülememiş duygusal sorunların belde gerginlik yaparak ağrıya yol açacağı kanısındadır. Aslında bu gibi hastalann ruhlarındaki fırtınadan kaçmak için bel ağrısına sarıldıkları söylenebilir. Sarno ruhsal stresleri olan hastalarını psikolojik yöntemlerle tedavi etmiştir.

Aşırı egzersiz yapma sonucu sık olarak bel kaslarında basit ağrı ve acımalar olur. Yaşlanma sonucu bel disk ve bağlarında doğal aşınma ve küçükyırtıklar olabilir ve bunlar da ağrı yapabilir. Bel ağrısının nedenini bulmak bilimden çok, bir sanattır. Kendiliğinden iyileşme kural olduğundan, ciddi bir hastalık bulunup bulunmadığı araştırıldıktan sonra çoğu kez bel ağrısının gerçek nedenini aramak bile gereksizdir.

Tanıda Zorluklar

Bel ağrısının kesin tanısındaki zorluk üzerine, Washington Üniversitesi?nden D.C. Cherkin, ABD?de farklı uzmanlık dallarından olan doktorlara, bel ağrısı olan hasta öyküleri yollayarak tanılarını sordu. Hastalar aynı olmasına karşın gelen yanıtların birbirinden çok farklı oluşu, durumun ne kadar belirsiz olduğunu açıkça gösteriyordu. Her doktor kendi uzmanlık dalındaki tanılara ağırlık veriyordu. Örneğin romatizma uzmanı eklem iltihabını düşünerek kan testleri, sinir cerrahı bel fıtığı açısından bilgisayarlı tomografı (BT) veya manyetik rezonans görüntüsü (MRI), sinir hastalıkları uzmanı sinir hastalığı olabilir diyerek kas elektriği kaydı (EMG) istiyordu. Açıkçası, kafası karışan yalnız hastalar değil, aynı zamanda doktorlardı.

Yakın zamana değin doktorlar, bel ağrısı olan hemen her hastada bel omurgasının röntgenini istiyorlardı. Çeşitli araştırmalar bu yaklaşımın sakıncalarını ortaya koydu. İsveç?te 10 yıl süren bir inceleme, en azından 50 yaşın altındaki hastalarda, bel omurgası röntgeninin muayeneden daha fazla bir şey göstermediğini ortaya çıkardı: Her 2500 hastadan yalnızca birinde

beklenmedik bir röntgen bulgusu vardı.

Kitle tarama incelemeleri de gösterdi ki bel röntgeniyle bulunan bazı anormallikler, aslında hastadaki ağrının nedeni değildir. İş veya askerlik öncesi bel ağrısı olmayan çok sayıda insandan alınan bel röntgenlerinde bazı bel omurgası anormallikleri, bel ağrısı olanlarla olmayanlarda aynı sıklıkla görülüyordu. Bir başka deyişle bel röntgeninde anormallik olması, o hastada mutlaka bel ağrısı olduğu anlamına gelmiyordu. Bel röntgeni, doktoru yanlış tanılara götürebiliyordu.

Öte yandan bel röntgenleri cinsel organlara, bir akciğer röntgenine göre 100 kat daha fazla radyasyon zararı verir. Nihayet aynı röntgene farklı röntgen uzmanları farklı tanılar koyabilir; bu da var olan belirsizliği artırıcı ve uygun tedavinin bulunmasını önleyici bir şeydir. Varılan sonuç şudur: Bel röntgeni yalnız yüksekten düşme veya trafik kazası gibi ciddi olaylarda çekilmelidir.

Tıp uzmanları bilgisayarlı tomografı (BT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRI) gibi ileri röntgen teknikleriyle daha kesin tanılar koyacaklarını umdular. Fakat hiç de öyle olmadı. Bu gibi yöntemlerle hiç bel ağrısı olmayan insanlarda çeşitli anormallikler bulundu.

1990?da George Washintgon Üniversitesi Tıp Merkezi?nden S.C. Boden ve ekibi, bel ağrısı veya siyatikten hiç yakınmamış olan 67 hastayı incelediler. Bel fıtığı sıklıkla bel ağrısının nedeni olarak gösterilmiştir. Öte yandan 60 yaşın altındaki insanların beşte birinde hiç bel ağrısı olmadığı halde, BTveya MRI bel fıtığı göstermiştir! Bu gibilerin yarısında bel fıtığı diskin kabarması evresindeydi; bel fıtığının bu en hafıf şekli de sık olarak ağrının nedeni olarak düşünülmüştür. MRI, 60 yaşın üstünde olanların üçte birinde bel fıtığı, yaklaşık % 80?inde kabarmış disk ve hemen hemen hepsinde yaşlılığa bağlı disk dejenerasyonu gösterdi. Gençlerde nadir olan omurilik kanalı daralması (spinal stenoz), 60 yaşın üstünde ve hiç bel ağrısı olmayan insanların beşte birinde bulundu. Benzer olarak, 1994?te Hoaq Memorial Hastanesi?nden (Kaliforniya) M.N. Brant-Zawadski ve ekibinin yaptıkları incelemede, 98 ağrısız hastanın üçte ikisinde anormal disk bulundu. Bunlardan çıkan sonuç şudur: BT veya MRI bel fıtığı gösterirse bıınun anlamı hastada yalnızca bel fıtığı olduğudur; ağrının nedeni bel fıtığı olmayabilir. Bir başka deyişle bel fıtığının ağrısız da olabileceği anlaşılmıştır.

Artık şöyle düşünmemiz gerekiyor: BT veya MRI bel omurlarında bir anormallik gösterirse bunun bel ağrısının nedeni olup olmadığı kesin olarak söylenemez; bu anormallik ağrısız olup rastlantı sonucu bulunmuş da olabilir. Ayrıca en iyi BTve MRI?ler bile beldeki bir kas spazmını veya bağ incinmesini her zaman gösteremez. Bir ortopedist haklı olarak şöyle demektedir: ?Hastada klinik bulgular yokken, sırf MRI anormal diye ameliyat etmek, felakete doğru ilk adımdır?. Hastanın muayenesi en az BT veya MRI kadar gereklidir.

Durumu zorlaştıran bir başka husus da had (akut) bel ağrısı olan hastaların hızla iyileşmesidir. Tedavileri karşılaştıran bir çalışma göstermişrir ki iyileşme süresi, tedaviyi yapan ister aile doktoru, ister ortopedik cerrah olsun değişmemektedir. Buna karşı tedavi masrafları farklıdır; aile doktoru en ucuz, ortopedist en pahalı tedaviyi vermektedir. Hipokrat?ın doktorlara ?Primum non nocere? (önce hastana zarar verme) öğüdü özellikle bel ağrılarında geçerlidir. Had bel ağrılarının hemen daima geçici olduğu unutulmamalıdır.

Eskiden bel ağrılarında uzun süre yatak istirahati verilirdi. Bu yaklaşımın iki dayanağı vardı: Bazı hastaların yatınca geçici de olsa ağrıdan kurtulması ve omurlararası diskler içindeki basıncın yatar durumda en düşük olması. Ancak suçlanan disk masum olabilir; ayrıca hastaların çoğu zaten zamanla iyileşir. Bu gerçeklere karşın, 10 yıl öncesine kadar, bu gibi hastalara 1-2 hafta tam yatak istirahati (yalnız tuvalet için ayağa kalkma izni) veriliyordu. Yatak istirahatinin gözden düşmesi, eski doktorlann her hastalıkta hastadan kan almalarında (hacamat vb) olduğu gibi, çok çabuk oldu. Bugün 1-2 hafta yatak istirahatı afaroz edilmiştir; hasta olabildiğince çabuk günlük işlerine dönmektedir.

Kısa Yatak İstirahati

Uzun yatak istirahati hala standart uygulamayken, bu makalenin yazarı ve ekibi, 7 günlük ve 2 günlük yatak istirahatlerini kıyasladılar. Sonuç çarpıcıydı: Ağrıdaki 3 hafta sonraki ve 3 ay sonraki hafifleme, hareketin kısıtlanması, günlük işleri yapabilme ve tedaviden memnun kalma bakımından hiçbir fark yoktu. Doğal olarak, uzun süre istirahat edenler işlerine daha az gidebildi. Ağrının şiddeti, süresi ve muayene bulguları, hastanın kaç gün istirahat etmesi gerektiğine bir ölçü olamıyordu. Hastanın yatakta kaldığı gün sayısını belirleyen tek şey doktorun tavsiyesiydi.

Başka çalışmalar da bu görüşü doğruladı. 4 gün istirahatle 2 gün istirahat veya hiç istirahat etmemek arasında bir fark yoktu. Egzersize devam etmenin ağrıyı artıracağı veya iyileşmeyi geciktireceği korkusu yersizdi. Aslında günlük işlere devam etmek, istirahatten daha iyi sonuçlar vermektedir. Had bel ağrısında ağrıya rağmen işlerine devam edenlerde ağrının kronikleşmesi (3 aydan fazla sürmesi) daha az görülmektedir; böyle hastalar, yatarak ağrının geçmesini bekleyenlere oranla, sağlık servislerine daha az başvurmaktadırlar (Doğal olarak kas kuvvetiyle hayatlarını kazananlar- hamallar, sporcular vb- işlerine oturarak çalışanlar kadar çabuk dönemezler. Bunlara tam iyileşene kadar daha hafıf bir iş verilebilir).

Son araştırmalar birçok edilgen tedavinin de hiçbir yararı olmadığını göstermiştir. Örneğin, bel ağrısında çekme (traksiyon), TENS (deriden hafıf elektrik vererek ağrının giderilmesi) ve omurganın küçük eklemlerine kortizon benzerleri enjekte etmenin uzun vadede hemen hemen hiçbir yararı yoktur. Buna karşı had veya kronik bel ağrısının önlenme tedavisinde egzersiz çok önemlidir. Tek bir egzersiz şekli yetersizdir; genel olarak geliştirici aerobikle birlikte, sırt kaslarını kuvvetlendirici özel egzersizler uygulanmalıdır.

Bugün şu nokta kesin olarak anlaşılmıştır: Beldeki ağrı geçtikten sonra programlı bir şekilde egzersiz yapanlarda ağnnın tekrarlaması çok azalmaktadır. Egzersiz, hastayı eğitmekten (örneğin, dizleri kırmadan yerden ağır bir şey kaldırmaktan kaçınmak gibi) veya korse vermekten çok daha etkilidir. Kronik bel ağrısı olanlar da egzersizden yararlanır. Had bel ağrısı olanlar, ağrılı dönemde işlerine devam etmekle beraber, egzersiz yapmamalı, egzersize ağrı geçtikten sonra başlamalıdır. Buna karşı, kronik bel ağrısı olanlar ağrı varken bile egzersizden yararlanırlar.

Tedavi stratejisinin öteki ucunda ameliyat vardır. Ameliyat için şu koşullar gereklidir: BT veya MRI?de bel fıtığı, bu bel fıtığına uyan bir ağrı, omurilikten çıkan sinir köklerinin baskı altında oluşu ve ameliyat dışı tedavilere 6 hafta cevap vermemek.

Bu gibi hastalarda ameliyat, ağrıyı daha hızlı geçirir. Ne yazık ki, bu koşullara uymayan birçok hasta da ameliyat edilmektedir. Bu yüzden ameliyata rağmen ağrının devam ettiği birçok olgu bilinmektedir. Doğal olarak ağrının nedeni bel fıtığı değilse, ameliyat ağrıyı geçiremez.

Bel Ağrısında Cerrahi

Bel fıtığının üzerinde biraz durmak gerekir. Bel fıtığı 30 ile 50 yaşlar arasında çok sıktır. Bel fıtığının en önemli belirtileri bacakta ağrı, uyuşma ve karıncalanmadır; öyle ki çoğu kez bacak ağrısı bel ağrısından fazladır. MRI?nin bel fıtığı göstermesiyle yetinilmemelidir; muayenede şu bulgular da olmalıdır: omurilikten çıkan sinir köklerinin baskı altında oluşu, bacak reflekslerinin anormal oluşu, bacakta his azalışı, bacakta kas kuvvetinin ve hareketin azalışı. Ancak MRI ve muayene bulguları uyumluysa bel fıtığı düşünülmelidir.

Son çalışmalara göre bel fıtığı olanlarda bile kendiliğinden iyileşme kuraldır. MRI çalışmaları gösterdi ki omurlararası diskin fıtık yapmış (yerinden kaymış) bölümü zamanla kendiliğinden büzülür ve hastaların % 90?ı bir yıl içinde iyileşir. Ağrıya yol açan bel fıtıklarının yalnızca % 10?u ameliyat gerektirir. Bel ağrılarının çoğu bel fıtığına bağlı olmadığından, bu gibi hastaların yalnızca % 2?sinde ameliyat zorunludur.

Bu gerçeklere rağmen bel fıtığı en sık ameliyat edilen bel hastalığıdır. 280 bel ağrılı hastayı uzun süre inceleyen (Oslo Ullevaal Hastanesi?nden) Henrik Weber, bel ağrılarında bu kadar sık ameliyat yapılmasının gereğini sorgulamaktadır. Her ne kadar ameliyat olanlarda ameliyatsız tedaviye oranla ağrı daha hızlı kayboluyorsa da uzun vadede bu fark silinir. 4 ve 10 yıllık izlemelerde ameliyatlı ve ameliyatsız tedavi edilenler birbirinden ayırt edilemez. Demek ki hastanın tercih ettiği ameliyatsız bir tedavi yabana atılmamalıdır.

65 yaşın üstündekilerde bel ameliyatlarının birinci nedeni spinal stenozdur (omurga kanalının darlığı). 1979-1990 arasında bel fitığı ameliyatları %39, spinal stenoz ameliyatları % 343 artmıştır. Bu artışın nedeni belli değildir; fakat yeni BT ve MRI tekniklerinin spiral stenozu daha sık göstermesine bağlı olabilir. Bu hastalıkta ameliyatm gereği daha da tanışmalıdır. Spinal stenozun amelivatla tedavisi oranı çok değişkendir. Örneğin ABD?de 65 yaşın üstündekilerde spinal stenoz ameliyatı yüz binde otuzken Utah?ta 132?dir.

Spinal stenoz cerrahisi, bel fıtığından daha karmaşıktır. Bir kere omurga kanalı darlığı tek bir düzeyde değil, omurga boyunca birçok düzeyde oluşur; aslında bel fıtığında da durum budur. Ayrıca bu hastalar yaşlıdır ve ameliyat sonrası olumsuzluklara daha açıktır. Nihayet bu hastalıkta bel fıtığına göre ameliyatlı ve ameliyatsız tedavi sonuçları nasıldır? Bunu iyi bilmiyoruz. Spinal stenoz belirtileri ilerleyici olmadığından ameliyat acil değildir; bunda yine hastaların tercihleri rol oynamaktadır.

Bel ağrıları ABD?de her yıl 50 milyar dolar kayba yol açtığından önemsiz sayılamaz. Halkın çoğu bu duruma omuz silkip geçer. Hemen herkeste bel ağrısı olur; o halde bel ağrısını hayatın bir parçası saymak gerekir. Hastaya dişini sıkması, en çok birkaç haftada ağrının kendiliğinden geçeceği anlatılmalıdır. Ameliyat konusundaki tavsiyeler o kadar değişkendir ki bel ağrısı uzmanları ameliyata ihtiyatla yaklaşmalı ve hastanın hangi tedaviyi tercih ettiğine önem vermelidirler.

Bel ağrılarının giz dolu oluşu ve önemli ekonomik kayıplara yol açışı bu konudaki araştırmaları hızlandırmıştır. Bazı doktorların ?iki aspirin al ve sabah beni ara? şeklindeki klişeleşmiş tavsiyesi hatıra gelmektedir. Daha olumlu bir yaklaşım şöyle olmalıdır: ?Gerek duydukça ağrı hapları al; kendini formda tut; had bel ağrılarında yatıp ağrının geçmesini bekleme, günlük işlerine devam et ve bir hafta içinde olacak değişiklikleri bana bildir?. Bel ağrısı insanı perişan edebilir; fakat geçicidir. Sabır ve zamanla bel ağrılarının çoğu kendiliğinden geçer.

Bursit

Pazar, 04 Kasım 2007

Tanım:

Bazı mesleklerde özellikle sık rastlanan bursit, eklem bölgelerinde ağrılı şişlikler olarak görülür. Erken tanıyla tedavisi kolaydır. Bursa, bir eklemi ya da kemiği kaplayan yumuşak dokunun üzerinde oluşan içi sıvı dolu bir keseciktir. Bursit ise bu keselerden birinin iltihaplanmasıdır. Sık rastlanan bu ağrılı durum, iltihaplanma önlenmezse, akut ya da kronik bir rahatsızlığa dönüşebilir.

İki tür bursa vardır. Birinci gruptakiler (anatomik bursa) kas kirişlerinin kemiklere ya da eklemlere yaslandıkları yerlerdeki sürtünmeyi engelleyen, içi sıvı dolu çok küçük keseciklerdir. Diz ekleminin çevresindeki kemiklerde bu bursalardan 15 tane vardır. İkinci türdeki bursalar, bir kemik üstündeki yumuşak dokunun sürekli sürtünme ya da yaralanma sonuunda ortaya çıkarlar. Sözgelimi, her gün sert bir zeminde saatlerce oturan birinin, kalça kemikleri üstünde oluşan bursalar bu türdendir.

İki bursanın da görevi aynıdır: Kas kirişlerinin, kemik üzerinde hareket ettikleri bölgelerde basıncı önlemek. Bursit, bir bursanın kronik olarak genişlemesi ya da akut bir biçimde şişmesi durumunda ortaya çıkar. Bu hastalık, dizlere sürekli basınç sonucu diz ekleminde oluşursa ?diz üstü bursiti? adını alır. Herhangi bir sürtünme ya da yaralanma bursanın sıvı salgılamasına, dolayısıyla da şişmeye neden olur.

Belirtiler

Akut bursitlerde, bir kemik ya da eklem üzerinde sıcak, kırmızı ve ağrılı bir şişlik görülür. Çok şiddetli durumlarda belirtilere hareket güçlüğü de eklenebilir. Bursanın şişmesine neden olan sıvı, keseyi çevreleyen hücreler tarafından salgılanır. Bu sarı renkli sıvıda, iltihaplanmanın etkisiyle kılcal damarlardan sızan kan da bulunabilir. Bakteriyel bir enfeksiyon varsa, keseiçi sıvısında bakteriler ve akyuvarlar da görülür. Bunlar, kese içinde irin oluştururlar. Uzun süren (kronik) bursitler ise ya akut bursitlerin yinelenmesi ya da art arda zedelenmeler sonucunda bursanın şişmesiyle oluşur.

Bursit, tehlikeli bir hastalık değildir. Antibiyotiklerle, bursadaki bakterilerin bedene yayılmasının ve kan zehirlenmesine (septisemi) ya da veremin yayılmasına yol açmalarının önüne geçilmektedir. Romatizma ve gut uzun süre tedavi edilmeyip kendi haline bırakılırsa, bedenin başka bölgelerinde tehlikeli iltihaplanmalara yol açabilir; bunun gibi, kronik bursitler de tedavi edilmezlerse çevredeki kasların, dolayısıyla eklemin zayıflamasına neden olabilirler.

Nedenleri

Bir bursanın iltihaplanma nedenleri hala tam olarak bilinememektedir. Bursit, çocuklarda ve erişkinlerde aynı oranda görülür ama bazı insanlarda bursite yakalanma eğilimi daha fazladır. Sürtünme, bursanın ortaya çıkmasına neden olabilir. Bazı meslekler ya da çalışma biçimleri, bursanın gelişmesi için elverişli koşullar yaratabilir. Sözgelimi, dirseklerini masaya yaslayarak ders çalışan öğrencilerde, dizlerinin ve dirseklerinin üzerinde sürünerek çalışan madencilerde bursit sık görülür. Bazen hamalların ensesinde, omurga kemiği üzerinde; sırık hamallarının enselerinde ve omuzlarında; sabahtan akşama kadar tezgah başında oturan dokuma işçilerinin kalçalarında; diz çökerek çalışan bahçıvanların dizlerinde bursit olabilir. Bununla birlikte, sürtünme tam bir açıklama getirmekten uzaktır. Çünkü bazı insanlarda bursit, öteki insanlara oranla çok daha çabuk oluşmaktadır.

Daha ender görülen durumlarda bursit, ya bursadaki ya da eklemlerdeki bakteriyel iltihaplanmayla ortaya çıkar. Geçmişte verem, bursitin çok bilinen bir nedeniydi. Bazı romatoit artrit durumlarında, bir eklemin çevresindeki bursa şişmekte; ender görülen durumlarda ise bursada guta bağlı şişme görülmektedir. Genellikle yaşlılarda görülen dirsek bursitinin nedeni bilinmemektedir; bununla birlikte çok hızlı bir seyri vardır: Dirsekte, birkaç saat içinde yumurta büyüklüğünde bir şişlik oluşuverir.

Tedavi

Akut bursitin tedavisi, bursanın iltihaplı olabileceği ya da daha ender görülen nedenlerle ortaya çıkmış olabileceği hesaba katılarak, hekim eliyle yapılmalıdır. Neden belli değilse ya da bursit sürtünme ya da aşırı kullanma dolayısıyla ortaya çıkmışsa, hastalıktan etkilenmiş olan eklemin (ya da bölgenin) dinlendirilmesiyle iyileşme sağlanır. Ağrı varsa tedaviye ağrı kesiciler eklenir. Kesedeki şişkinliği azaltmak için, romatizma tedavisinde kullanılan ilaçlardan yararlanılabilir. Bakteriyel bir enfeksiyon varsa antibiyotikler kullanılmalıdır. İltihabı geriletmek için soğuk kompresler yapılabilir. Ancak buz torbası kullanırken, etkilenmiş bölgeyi yakacak kadar soğuk olmamasına dikkat edilmelidir. Buz torbasını kaldırdıktan sonra şişkinliği azalmış olan bölge yarım saat, esnek bantla sarılmalıdır. Eğer bu yöntemle şiş hafifletilirse, her dört saatte bir uygulama yinelenmelidir.

Bu basit tedavilerle iki - üç günde düzelmeyen bursitlerde, hekime başvurmak gerekir. Doktor yerel etkili bir ağrı kesici sürdüğü deriden iğneyle bursanın içine girerek, kese içindeki fazla sıvıyı alır. Bu işlem, hem hastayı rahatlatır, hem de alınan sıvının biyokimya ve mikrobiyoloji laboratuvarlarında incelenmesine (sıvıda bakteri olup olmadığını anlamak için) olanak sağlar. Doktor, keseye kortizonlu ilaç da enjekte edebilir; birçok vakada kortizon tedavisi olumlu sonuçlar verir. Bu tedavi yöntemi bursit iyileşene kadar yinelenmelidir. Bursit, tedaviye karşın iyileşmiyorsa, küçük bir ameliyatla, kesenin iç yüzündeki, sıvı salgılayan hücrelerin bulunduğu tabaka çıkarılır. Bu küçük ameliyat birçok hastada tam iyileşme sağlar. Ancak yine de, çok ender olmakla birlikte ameliyattan birkaç hafta sonra, aynı yerde, yeniden bursit oluştuğu görülebilmektedir.

Akut bursitteki ağrı ve hareket güçlüğünün, tedaviyle en geç on günde geçmesi gerekir. Kese bakteriyel bir iltihaplanma sonucu oluşmuşsa, yineleme olasılığı çok enderdir. Kronik bursitte, basınç ve sürtünme devam ederse hastalık yineler; dolayısıyla bursit tedavisinde ilaç kadar önemli olan, günlük yaşamdaki önlemlerdir. Diz bursitini önlemek için yumuşak diz sargıları kullanmalı; kalça bursitini engellemek için yastığa ve yumuşak yerlere oturulmalı; dirsek bursitine karşı dirseği sert yerlere dayamamalıdır. Bu basit önlemler bursit tedavisinde çok etkilidir. Ayak bileği bursitinde de (aşil bursiti) ayağı uzun süre dikkatli kullanmak gerekir.

Bel Fıtığı Ve Siyatik

Pazar, 04 Kasım 2007

BEL FITIGI ve SİYATİK

Bel fıtığı bel ağrılarının en sık nedenlerinden biridir. Halk arasında bel kayması, disk kayması, omurilik sıkışması gibi isimlerlede duyabilirsiniz.

Diskler iki omur gövdesinin arasında kauçuk yumuşaklığında destek dokulardır. Omurganın eğilme hareketleri disklerden olduğu gibi, her disk bir amortisör gibi gelen darbeleri emer. Disk omurilik ve sinir köklerinin hemen önünde yerleşmiştir. Bu yerleşim disk hastalıklarındaki belirtilerin ana nedenidir.

Aslında disk kauçuk kıvamında bir halka ve içinde jöle kıvamında çekirdekten oluşur. Bel fıtığı halkanın kırılarak içindeki jöle kıvamındaki maddenin omuriliğe ve/veya sinir köklerine baskı yapmasıdır.

Bel fıtığı nedenleri

Diskler yüksek oranda su içerir. İnsanlar yaşlandıkça su içeriği azalır ve disk daha sert bir hal alır ve yüksekliği azalır.Daha sert diskler fıtıklaşmaya daha eğilimli olur.

Aşınma ve yırtık

Aşırı ağırlık diskin ortasındaki jöle kıvamlı çekirdeği sıkıştırarak halkayı kırarak dışarı çıkmaya zorlar.

Kötü duruş-oturuş pozisyonu

Hatalı yük kaldırma

Ani basınç

Bu durumda halka kırılarak içindeki jöle kıvamındaki maddenin omuriliğe ve/veya sinir köklerine baskı yapar. Bazen bu madde koparak omurilik kanalına dolabilir. Bu durum sinir köklerini zedeleyerek felçlere idrar tutamama gibi yakınmalara neden olur.

Belirtiler

Her beş kişiden 4?ü hayatının bir döneminde bel ağrısı çekmektedir. Yalnız ağrı bel fıtığı demek için yeterli değildir. Yine de ani başlayan ağrılarda doktora başvurmakta geç kalınmamalıdır.

Bel fıtığının en tipik belirtisi siyatik ağrısıdır. Siyatik ağrısı kalça ortasından başlayan bacağa yayılan, aniden gelen, keskin şiddetli bir ağrıdır. Bu bel fıtığının sinirlere yaptığı bası nedeniyle olur.

Siyatik ağrısı hapşırma, öksürme fazla oturma ile artar.

Diğer bulgular;

Bir bacakta kuvvetsizlik, bazı hareketlerde felç

Karıncalanma, batma, uyuşukluk

İdrar tutamama, altına kaçırma (Bu bulgu her iki bacakta kuvvetsizlikle birlikte olursa çok ciddi bir durumla karşı karşıyasınız demektir.)

Bel ortasında yanıcı ağrı.

Bel fıtığında tanı

Tıbbi hikaye tanıda en önemli ipuçlarını sağlar. Genellikle, az veya çok bel ağrısını takiben bacağa vuran ağrı hikayesi vardır. Genellikle ağır kaldırma gibi bir olay sonrası ilk bulgular hissedilirse de, uzun süren sabahları kalktığında bel ağrısı ve sertliği ardından belirgin bir zorlama olmaksızın ani başlayan vakalar da az değildir. Bu konuda net veriler olmamakla birlikte disk hastalıklarında ailevi bir eğilim genellikle saptanabilir.

Fizik muayene genellikle tanıyı sağlar. Muayene ile hangi sinir kökünün sıkıştığı, bu sıkışmanın ciddiyeti rahatlıkla saptanabilir. Tedavi yönteminin seçiminde muayene bulguları esastır.

Basit bir radyolojik inceleme ile omurga mekaniğini etkileyen, belağrısı ile karakterize doğumsal omurga hastalıkları (% 5-10 a varan oranlarda görülebilir), kireçlenmeler, omurga kaymaları, bazı tümörler tanınabilir.

MR ve EMG gibi tetkikler tedaviye yanıt vermeyen, sık nüks eden, muayene bulguları ile cerrahi karar verilen vakalarda ayırıcı tanı ve operasyon stratejisi açısından gerekebilir.

Tedavi seçenekleri

Ani başlayan veya uzun süreli hafif yakınmaların üzerine başlayan şiddetli bulgularda yatak istirahati, ağrı kesiciler, kas gevşeticiler genellikle işe yararlar. Bu durumlarda doktor kontrolünde kortikosteroid kullanımı hızlı ve etkili bir iyileşme sağlayabilir. Sadece ağrı ile karakterize olgularda bele buz uygulaması, tutulma-kasılma ile karakterize olgularda sıcak uygulaması işe yarar. Bu durumlarda hastaların yavaş hareket etmeleri, ani hareketlerden kaçınmaları, uzun yürüyüş ve uzun süreli oturmaktan kaçınmaları önerilir. Bu devrede fizik tedavi çok yararlı değildir. Bu devrede sinir köklerine direkt (epidural) kortikosteroid enjeksiyonu oldukça etkili bir tedavi seçeneğidir.

Uzun süreli (kronik) ağrı durumlarında tedavide antidepresan ilaçlar, disk içine yapılan ilaç, ısı veren maddelerle diski küçültme yöntemleri etkilidir. Bu dönemde fizik tedavi oldukça etkilidir.

Cerrahi tedavi fıtık parçasının kanala düştüğü, fonksiyon kaybına neden olan sinir basılarında gereklidir. Uygun yapılmış cerrahi dışı tedavilere yanıt vermeyen 3 ayı geçmiş ciddi bulgularda da cerrahi tedavi düşünülebilir. Günümüzde microdiskektomi yöntemi uygulanmaktadır.

Bel fıtıklarında tedavi yöntemlerinden hangisi seçilirse seçilsin temel 4 koşul yerine getirilmelidir.

Hastalar mutlaka ideal kilolarında olmalıır.

Karın ve bel adelerini geliştirici ekzersiz programlarına veya spor aktivitelerine hemen başlanmalıdır.

(Bkz: Şekil 1-2-3)

Ağırlık kaldırırken, otururken, çalışırken, araç kullanırken beli korumak. (Bkz: Eğitim Konuları)

Yatak tam ortopedik olmalıdır. Hastaların sırtüstü dizlerinin altında bir yastık ile dizleri hafif kıvrık pozisyonda veya yan yatarken dizler hafifçe karına çekilmiş pozisyonda yatmalıdırlar.

Acil durumlar

Nadir vakalarda fıtık omurilik ve sinir köklerine aşırı baskı yaparak idrar ve gayita kaçırma, belli bölgelerde felçlere neden olabilir. Bu sırada bacak, kasık ve genital bölgede uyuşukluk ve karıncalanmalar olur. Bu durum acil cerrahi müdahale gerektirir.

Siyatik ağrısı ile karışan hastalıklar

Belden kalça, bacak ve kasığa vuran ağrıların yaklaşık %90 ını siyatik ağrıları oluşturur. Bunun dışında leğen kemiği içindeki ve omurgadaki bazı hastalıklar bu ağrıyı taklit edebilir. Bu hastalıkları gösteren şema aşağıdadır.

Çene Ekleminde Ağrı

Pazar, 04 Kasım 2007

Çene Eklemi

Çok ilginizi çekmemiş ve farketmemiş olsanız da çene ekleminiz günde yüzlerce kez kullandığınız bir ekleminizdir. Her iki tarafta alt çene ile kafatasının, kulağın hemen önünde birleştiği yerdedir. Her çiğneme hareketi yaptığınızda onu kullanıyorsunuz. Hatta her konuştuğunuzda ve yutkunduğunuzda (üç dakikada bir kere) onu hareket ettiriyorsunuz. Böylece en sık kullanılan eklemlerden birisidir.

Elinizi kulak kepçenizin önündeki üçgen şeklinde yapının üzerine koyarak bu eklemi bulabilirsiniz. Parmağınızı birazcık ön tarafa doğru kaydırıp bastırınız ve ağzınızı açıp kapatınız. Hareketini hissettiğiniz eklem çene ekleminizdir. Ayrıca serçe parmağınızı tırnağınız arka tarafa gelecek şekilde kulağınızın içerisine sokup ağzınızı açıp kapattığınızda da bu ekleminizi hissedebilirsiniz.

Bu işlem çene ekleminde bozukluk olanlarda önemli ölçüde rahatsızlık yaratır aynı şekilde hekimler de teşhis için aynı yöntemi kullanırlar.

Çene Eklemi Nasıl Çalışır?

Bir şeyi kuvvetlice ısırdığınızda sadece dişlerinize değil aynı zamanda çene ekleminize de kuvvet uygularsınız. Fizik terimleri ile çene ?kaldıraç? ve çene eklemi ?dayanma noktası?na benzer. Gerçekte çene ekleminde birim alana uygulanan basınç çeneye uygulanan birim basınçtan çok daha fazladır. Bu tür kuvvet ve basınçların üzerinden gelebilmesi için çene eklemi kayar şekilde hareket eden bir eklem tipidir.

Bundan dolayı çene eklemine uygulanan basınç daha geniş bir alan üzerine yayılır böylece eklemdeki hasar ve yırtıklar daha çabuk iyileşebilir.

Eklemler hareketin hassas olmasını sağlamak amacıyla lastiksi ve kaygan bir yapı olan kıkırdak ile döşelidir.

Çene Eklemi Nasıl Bozulur?

Alışkanlık olarak çenenizi sıkıyor, gıcırdatıyor ve kaydırıyorsanız eklem içerisindeki kıkırdağı zedelersiniz. Birçok insan uyurken dişlerini gıcırdatır ve oda arkadaşları bunu söyleyene kadar farkında olmayabilir. Aynı şekilde günün uzun bir zamanını sakız çiğneyerek geçiriyorsanız çene ekleminize, yemekler arasında kendine gelme fırsatını tanımıyorsunuz demektir. Yemeğinizi hep aynı çene tarafında çiğniyorsanız bu taraf eklem üzerinde normalden fazla basınç yaratarak ekleminizi yıpratıyorsunuz demektir. Bu en sık bir tarafta diş probleminiz varsa veya bir diş tedavisi görüyorsanız gerçekleşir.

Birbiri ile tam oturmayan dişler, suçludur. Buna ?uygunsuz ısırık? denir. Çenenin bir tarafındaki dişlerin diğer taraftan daha önce kapandığında çene ekleminizde, basınç farkından dolayı nasıl fazla bir yıpranma olduğunu tahmin edersiniz.

Yukarıda anlatılan bozuklukların her birinde, eklemde, belli bir noktada hasar oluşur. Bu hasar sinir ucuna kadar ulaşırsa ağrı duyulur. Travmatik tip bir eklem bozukluğudur bu. Bu bozukluk ?ağrılı? veya ?yanlış görev? yapan eklem anlamındadır.

Çene Eklem Rahatsızlığını Nasıl Hissedersiniz?

Her yutkunuşta, esnemede, çiğnemede, konuşmada ortaya çıkan batıcı ve şiddetli bir ağrı olabileceği gibi, sürekli ve donuk bir ağrı da olabilir. Ağrı, eklemin yer aldığı, hemen çene önündeki bölgede olabileceği gibi birçok yere de yansıyabilir. Ağrı, ekleme yapışan kaslarda spazm oluşturarak yüze, başa, kulağa ve çeneye yansıyabilir. Bazı kişiler migren, sinüs ve boyun ağrılarının sebebini çene eklemine bağlarlar fakat günümüz bilgisi içinde bu durumu açıklamak kolay değildir.

Ağrının en sık odaklandığı yer kulaktır. Birçok kimse kulak doktoruna ?kulağında ağrı olduğu? ve ?iltihap kaptığı? endişesi ile başvurur. Kulak ağrısı ile birlikte işitme kaybı ve kulak zarında bir bozukluk yoksa kulak hekimi ağrının kaynağı olarak ?çene eklemi?nden kuşkulanır.

Ağrının yanında eklemin yolaçtığı bazı şikayetler de vardır. Ağız iyice açıldığında bazı kimselerde ?çıt? diye bir kayma veya açılma sesi duyulur. Ağız açık şekilde kilitli kalabilir veya ileri dönemlerinde ağızın açılmasını iyice kısıtlanabilir. Birçok kimse kulaklarında çınlama hisseder, bu çenenizi çok sıktığınızda hissettiğiniz çınlama gibidir.

Çene Eklemi Bozukluğu İçin Ne Yapılabilir?

Şayet hafif bir eklem bozukluğunuz varsa ve erken teşhis edilmişse şu önerilerden fayda görürsünüz:

1-Çenenizin sağ ve sol tarafını çiğnemede eşit kullanınız.

2-Bilinçli olarak yapıyorsanız dişinizi gıcırdatmayı ve sıkmayı bırakınız.

3-Sakız çiğnemeyiniz.

4-Sert, zor çiğnenen yiyeceklerden kaçınınız.

5-Günde en az iki kere yarım saat çene ekleminiz üzerine sıcak uygulayınız.

6-Hekiminizin önerdiği bir ödem çüzücü veya mideniz rahatsız değilse aspirin kullanınız.

İlk dört madde çene ekleminiz üzerindeki yırtık ve zedelenmeyi azaltmak içindir. Beş ve altıncı maddeler iyileşme işlemini hızlandırmak içindir. Aspirin ve diğer ödem çözücü ilaçlar şişliğin azalmasında çok etkindirler zaten bu yüzden romatizmalı kimseler tarafından çok kullanılırlar. Çene eklemi üzerinde de çok etkindirler.

Dişlerinizin ve ısırmanızdaki uygunluğunuzun kontrolü yardımcı olabilir.

Çok şiddetli ağrının varlığında bir çene cerrahı veya diş hekiminin konsültasyonuna ihtiyaç duyulabilir. Diş hekiminiz size uygun bir ağız açıcı ve kas spazmını önleyici protez yapabilir.

Tükürük Bezleri

Ne Normal, Ne Anormaldir?

Tükürük Bezleri Nerelerde Bulunur?

Bezler ağız ve boğaz çevresinde yerleşmişlerdir. Başlıca tükürük bezleri parotis (kulak önünde), submandibüler (çene altında) ve sublingual (dil altında) bezlerdir.

Hepsi de ağız içerisine tükürük salgılarlar. Parotis bezi üst azı dişlerin yanından, submandibüler bez dilin altında ön taraftan ve sublingual bez ağız tabanında birçok ufak noktadan tükürük salgılar.

Bu bezlerle birlikte, dudaklar, yanakların iç kısmı ve ağız ile boğazın bütün yüzeylerinde yüzlerce ufak tükürük bezi bulunur. Tükürük bezleri, ağızınızı ıslak tutan, sindirimi başlatan ve dişleri çürükten koruyan tükürüğü salgılarlar.

Anormal Bezlere Ne Yol Açar?

Klinik olarak rahatsızlık oluşturan tükürük bezi anormallikleri şu şekilde gruplandırılabilir:

1-Tıkanıklık

Tıkanıklık, çoğunlukla taş oluşmasına bağlı olarak parotis ve submandibüler bezlerde görülür. Şikayetler tipik olarak yemek yerken görülür. Yemek yerken tükürük oluşması hızlanır fakat tıkanıklıktan dolayı akamaz ve bazen iltihabın da eşlik ettiği şiddetli ağrı ve şişliğe yol açar.

2-Şişlik, Ödem

Şayet taşlar tam olarak tıkanıklık meydana getirmemişlerse yemek yerken bezler şişer ve bir süre sonra yavaş yavaş inerler, ta ki bir sonraki yemeğe kadar. Biriken tükürük içerisinde mikroplar daha kolay ürerler ve daha şiddetli ağrı ve şişlik oluştururlar. Şayet yeterli sürede tedavi edilmezlerse apse oluşturabilirler.

Bazı kişilerde tükürük bezlerinin ana kanalları anormal olabilir. Bu kanallar darlıklar yaratarak tükürük akımını azaltarak iltihap ve tıkanıklık şikayetlerinin oluşmasına yol açabilirler.

3-İltihap

En sık görülen tükürük bezi iltihabı parotis bezini etkileyen ?kabakulak?tır. En sık çocuklarda görülmesine rağmen yetişkinlerde de görülebilir. Mamafih bir yetişkinde parotis bezi bölgesinde bir şişlik olursa bunun tıkanıklıktan veya tümörden olma şansı daha fazladır.

Kanal darlığından ve tükürük akımının azalmasından kaynaklanan iltihaptan daha önce bahsedilmişti.

Komşu lenf bezlerinin iltihabından dolayı tükürük bezlerinde de ikincil iltihap olabilir. Bu lenf bezleri boğazın üst kısmında boğaz ağrısı sonrası görülen hassas lenf bezleridir. Bu lenf bezlerinin bir kısmı gerçekte parotis bezinin üzerinde, içerisinde ve altında veya submandibüler bezin yanında bulunurlar. Lenf bezleri iltihaplandığı zaman kızarıklık ve ağrılı şişlik oluştururlar. Lenf bezleri tümör ve ödem dolayısı ile de büyürler.

4-Tümörler

Tükürük bezlerinin birincil tümörleri başlangıçta çoğunlukla ağrısız şişme ile kendilerini gösterirler. Tümörler nadiren birden fazla bezde bulunurlar ve kulak önü, ağız içi, damak, ağız tabanı, yanaklar ve dudaklar üzerinde bulunabilirler. Bu şişlikler kulak, burun, boğaz ve baş-boyun cerrahları tarafından değerlendirilmelidirler.

Büyük tükürük bezlerinin habis tümörleri hızlı büyürler, ağrılı olurlar ve o taraf yüz hareketlerini engelleyebilirler. Bu şikayetler hemen araştırılmalıdırlar.

Tükürük bezleri bazı özel hastalıklarda da şişerler. Hastalarda genellikle göz ve ağız kuruluğu görülür. Buna eklem romatizması eşlik edebilir. Şeker hastalığı özellikle parotis bezinde şişliğe yol açabilir. Genellikle iki taraflı parotis bezi şişliği alkoliklerde de görülür.

Doktorunuz Nasıl Teşhis Koyar?

Tükürük bezleri hastalıklarının teşhisi dikkatli bir hikaye, fizik muayene ve laboratuar testleri ile konur. Büyük tükürük bezlerinde bir taş tıkanıklığından şüphe edilirse bezin açıldığı ağız uyuşturularak kanalı genişletilip taşın çıkıp çıkmadığına bakmak gerekebilir. Bu tür bir işlemden önce röntgen filmi ile kireçlenmiş taşın nerede olduğu tespit edilebilir.

Şayet tükürük bezinde bir kitle tespit edilmişse, bilgisayarlı tomografi ile buranın röntgeninin çekilmesi yararlı olur. Bu tomografi ile kitlenin gerçekten tükürük bezinden mi yoksa komşu bir lenf bezinden mi kaynaklandığı bulunur.

Birçok vak?ada muayene odasında yapılabilen ince iğne aspirasyon biyopsisi yardımcı olur. Bu testin doğruluğu % 80 ile 90 arasındadır. Kitleden cilt kesisi ile bir parça alarak incelenmesi, muayene odasında tavsiye edilmez. Parotis bezi ile birlikte seyreden yüz sinirinin hasar görme ihtimalindan dolayı açık biyopsi operasyon odasında yapılmalıdır.

Tükürük Bezi Hastalıklarının Tedavisi

Başlıca iki bölüme ayrılır: İlaçla ve operasyonla. Tedavi şeklinin seçimi problemin ne olduğuna bağlıdır. Şayet problem bütün vücut ile ilgili bir hastalıktan kaynaklanıyorsa bunu tedavi etmek lazımdır. Bu diğer branştaki hekimlerle konsültasyonu gerektirebilir. Şayet hastalık tıkanıklık ve iltihap ile ilgili ise antibiyotikler kullanılır. Bazen kanallara müdahale gerekir.

Şayet tükürük bezinin içerisinde bir kitle oluşmuşsa bunun çıkartılması gerekebilir. Parotis bezi içerisindeki kitlelerin çoğu selimdir. Operasyon gerekince bu bezin içerisinden geçen yüz sinirine çok dikkat edilmesi gerekir. Parotis bezi içerisinde habis tümör varsa, yüz sinirinin büyük kısmına zarar verilmeden kitle çıkartılabilir. Operasyon sonrası sıklıkla radyasyon ctedavisi önerilir. Bu tedavi operasyondan tipik olarak dört ile altı hafta sonra başlanır bu sürede dokuların iyileşmesi beklenir.

Ağız ve boğazdaki küçük tükürük bezleri için de aynı prensipler geçerlidir. Selim hastalıklar en iyi tek olarak başına operasyon ile tedavi edilirler, habis tümörler ise hem operasyon hem de radyasyon tedavisine ihtiyaç gösterirler. Şayet kitle tükürük bezinin konşuluğundaki bir lenf bezi kanseri ise o zaman tedavi şekli elbetti ki değişir. Bu tür bir tedavi yöntemi yine en etkin olarak kulak, burun, boğaz ve baş-boyun cerrahı tarafından yönetilebilir.

Özet olarak, tükürük bezi hastalıklarının birçok sebebi vardır. Bu hastalıklar hem ilaçla hem de cerrahi olarak tedavi edilirler. Bu tür tedaviler bu alanda deneyimli kulak, burun, boğaz ve baş-boyun cerrahı tarafından gerçekleştirilir.

Antihistaminikler, Dekonjestanlar ve

Soğuk Algınlığı İlaçları

Burun tıkanıklığı, dolgunluğu, sinüs problemleri ve soğuk algınlığı için kullanılan ilaçlar en sık kullanılan ilaçlardandır. Akıllıca kullanıldıkları zaman birçok kimseyi hayatları boyunca en az bir kere rahatsız eden ve birçok kimseye de sürekli sıkıntı veren şikayetlerin önüne geçebilirler.

Bu gruptaki ilaçlar, alerjinin, üst solunum yolu enfeksiyonlarının (soğuk algınlığı, sinüzit gibi) ve vazomotor rinitin (ruhsal gerginlik, tiroid hastalığı, hamilelik ve diğer bazı sebeplerle ortaya çıkan burun tıkanıklığı gibi) şikayetlerinin düzeltilmesinde kullanılırlar. Alerjiyi, enfeksiyonu tedavi etmezler, sadece hastaya rahatsızlık veren durumları ortadan kaldırarak kişilere konfor sağlarlar.

Antihistaminikler

?Histamin?, kişinin alerjik olduğu madde ile karşılaştığında veya iltihap durumlarında ortaya çıkan önemli bir kimyasal ajandır. Antihistaminikler histaminin etkisini önlerler ve böylece alerjinin oluşturduğu şikayetlere iyi gelirler. En iyi sonuç için bu ilaçlar alerji şikayetleri ortaya çıkmadan alınmalıdırlar.

Antihistaminiklerin ortaya çıkardığı en sıkıcı yan etki ?uyku hâli? vermeleridir. Bu durum gece yatmadan önce alındığında iyi olabilse de gündüz sıkıntı yaratabilir. Hatta bazen zararlı olabilir. Araba veya tehlikeli olabilecek makina kullananlara bu ilaçlar önerilmez. İlk dozlar en fazla uyku verirler, sonraki dozlarda biraz bağışıklık gelişir.

Günümüzde yeni çıkan antihistaminik türleri ile kısmen de olsa bu şikayetlerin önüne geçilebilmektedir.

Dekonjestanlar

Burun ve hava pasajlarında bulunan dokudaki kan damarlarının şişmesi ile burun, sinüs ve göğüste oluşan tıkanıklığa ?konjesyon? denir. Buradaki dokularda çok geniş kan kapasitesine sahip olan damarlar vardır. Daha önce bahsedildiği gibi ?histamin? buradaki damarları uyararak genişlemelerine sebep olur.

Dekonjestanlar ise kan damarlarının büzülmesine yol açarak hava pasajlarını yeniden açarlar.

Dekonjestan ilaçların yan etkisi, kişide ?sinirlilik hâli? yaratmalarıdır. Uykuya dalmada zorluk yapabilirler, kan basıncı ile nabız sayısını yükseltebilirler. Yüksek tansiyonu, kalp ritm (nabız) bozukluğu ve kalp rahatsızlığı olan kişilerde dekonjestanlar kullanılmamalıdırlar. Göz tansiyonu olan kişilerde de kullanılmamalıdırlar. Dekonjestan alan bazı hastalarda idrar yapmada zorluk olabilir. Hatta, zayıflamak için kullanılan ilaçların içerisinde dekonjestan maddeler de bulunabilir. Etkileri üst üste eklenmesin diye diyet ilacı kullananlarda dekonjestanlar veya dekonjestan kullananlarda diyet ilaçları beraber kullanılmamalıdırlar.

Birlikte Kullanma

Teorik olarak etkileri iyi dengelenirse, antihistaminiklerin verdiği uyku hâli dekonjestanların verdiği uykusuzluk ile giderilebilir. Bundan dolayı birlikte üretildikleri ilaçlar piyasada bulunmaktadır.

Bir hasta bir ilaçtan aylar veya yıllar boyunca fayda görebilir fakat artık etkisi azalmışsa diğer bir ilaca geçerek onun etkisinden faydalanabilir.

Herkesin bu tür ilaçlara verdiği cevap farklı olabileceği için kişi kendine iyi gelen dozu ayarlayabilir. Meselâ, antihistaminiği akşam, dekonjestanı sabah alabilir. Veya her ikisini de alır fakat akşamları antihistaminiğin dozunu artırabilir, gündüz tersini yapabilir.

İLAÇ İYİ GELDİĞİ

ŞİKAYETLER YAN ETKİLERİ

???????????????????????????

Antihistaminikler Hapşırma

Burun akıntısı

Burun tıkanıklığı

Göz kaşıntısı

Konjesyon Sersemlik

Ağız ve boğaz kuruluğu

???????????????????????????

Dekonjestanlar Burun tıkanıklığı

Konjesyon Uyarı

Uykusuzluk

Nabız artışı

???????????????????????????

Birlikte Hepsi Az veya çok hepsi

Soğuk Algınlığı İlaçları

Dekonjestanlar ve antihistaminikler, ?soğuk algınlığı? ilaçlarının vazgeçilmez içeriğidirler, fakat, kurutucu ajanlar, aspirin (aspirin türevleri) ve öksürük baskılayıcı maddeler de ilaçlara eklenmiş olabilir. Kişi, kendi şikayetlerine en uygun gelebilecek içeriği olan ilacı seçmelidir. Şayet ilacın üzerinde kmyasal maddeler ve neye iyi geldikleri tam olarak açıklanmamışsa, kişi bunları açıklamasını eczacıdan istemelidir.

Burun Spreyleri

Burun spreyleri, genel olarak iki gruba ayrılmaktadırlar. ?Alerji, vazomotor rinit veya polip? için son zamanlarda piyasada bulunan ve hekim kontrolü altında uzun süre rahatlıkla kullanılabilen burun spreyleri vardır. Bizim burada bahsedeceklerimiz eskiden beri

bilinip kullanılan dekonjestan (burun açıcı) burun spreyleridir. Burundaki kan damarlarını büzerek ani rahatlama sağlarlar. Fakat ağızdan alınan dekonjestanların aksine burun damarları üzerinde direkt etki yaptıkları için çok kuvvetlidirler ve birkaç saat sonra burun damarları refleks olarak tekrar genişlerler. Buna ?rebound etki? denir. Kişi spreyi tekrar kullanma ihtiyacı hisseder ve bu kısır döngü devam eder gider.

Yetişkinlerde bu etkinin ortaya çıkması yaklaşık bir hafta alsa da bebeklerde iki gün içerisinde gelişebilir. Bebeklerde 12 ilâ 24 saat bu damla kesildiğinde genellikle normale dönüş olur fakat yetişkinler hemen toparlamayabilirler ve ağızdan alınan dekonjestanlar veya kortizonlu burun spreyleri ile takviye edilmeleri gerekebilir. Hatta yıllar boyu bu spreyleri kullanan yetişkinlerde tedavi için burun içerisinden bir operasyon da yapılabilir. Bundan dolayı spreylerde şuna dikkat edilmesi lazımdır: ?Bu ilacı üç günden uzun kullanmayınız.?

Dekonjestan özellikli burun spreyleri acil ve kısa süreli durumlarda tercih edilmelidirler.

(Daha önce de belirtildiği gibi, bahsedilen bu durumlar ?alerji, vazomotor rinit, polip? gibi durumlarda kullanılan burun spreyleri için geçerli değildirler.)

Araç Tutması

Araç Tutması Nedir? Bazı kimseler, uçakta, arabada, dönme dolaplarda bulantı hisseder hatta kusarlar. Birçok kişi botta, gemide aynı rahatsızlığı yaşar.

Araç tutması, çoğunlukla sadece can sıkıcı bir durum olarak ortaya çıkar ve altında önemli bir hastalık yoktur; bazı yolcular ise kendilerini bu durumlarda hiçbir şey yapamayacak kadar kötü hissedebilir, hatta bu hisleri yolculuktan birkaç gün sonraya kadar sürebilir.

Ne Yapabilirsiniz?

1-Seyahat ettiğiniz araçta, vücudunuzun ve iç kulağınızın hissettiği yönü görmeye çalışınız. Arabada önde oturunuz ve ileriye, yola bakınız; gemide güverteye çıkarak ufka bakınız; uçakta pencere kenarına oturarak dışarıya bakınız. Uçakta, hareketin nispeten en az olduğu kanat üzerinde oturunuz.

2-Araç tutmanız varsa, seyahat ederken okumayınız ve gidiş yönünün tersi yönde oturmayınız.

3-Araç tutması olan yolcuya bakmayınız ve onunla konuşmayınız.

4-Seyahatten hemen önce veya seyahat esnasında, size dokunan, sert kokulu, baharatlı ve yağlı yiyeceklerden sakınınız. Halk arasında itibar gören ?soda, gazoz, buzlu kola? gibi içeceklerin faydalı olduğu henüz tıp bilimince ispatlanmamıştır.

5-Hekiminizin size tavsiye ettiği, araç tutması için olan ilaçlardan yolculuğa başlamadan önce alınız.

Unutmayınız: Araç tutması vak?alarının çoğu, hafif ve tedaviye cevap veren türdendir. Fakat, ağır ve gitgide kötüleşen vak?aların, bu konuda uzman, kulak, burun, boğaz, denge ve sinir sistemi ile ilgilenen hekimlerden yardım alması gerekir.

ANESTEZİ

Anestezi (Narkoz), hastaların ağrı duymadan ameliyat olmasını sağlayan bir bilim dalıdır. Anesteziden korkmayınız. Anestezi, bayılmak değil kontrollü olarak bir anestezi uzmanı tarafından uyutulmak ve ameliyat bittikten sonra yine kontrollü olarak uyandırılmak demektir. Ameliyatınız süresince anestezi uzmanınız yanınızda olacak, solunum ve kalp başta olmak üzere tüm hayati fonksiyonlarınızı takip edecek ve ameliyat bitiminde uyandırıp yatağınıza gönderecektir.

Ameliyat için gerekli testler, hastanın ve ameliyatın durumuna göre operatör doktor veya anestezi uzmanınız tarafından istenecektir. Ameliyat olacak kişi ameliyattan 6 saat öncesinden hiç bir şey yememiş ve içmemiş olmalıdır (aynı oruç gibi). 5 gün öncesinden sigara içiminin kesilmesinin ameliyat sonrası şikayetleri azaltacağını unutmayınız.

Anestezi az veya çok; ağır veya hafif değil her zaman hastaya göre ayarlanır. Hastalar genellikle ameliyathanede ellerine takılacak küçük bir iğneden verilecek ilaçlarla uyutulur (Narkoz, maske, kara balon v.s. gibi şeylerle değil).

Anesteziden çıkan hastalar ameliyattan sonra ilk saatlerde verilen ağrı kesicilerin etkisi ile uykuya eğilimli ancak sorularınıza cevap verecek, şikayetlerini söyleyebilecek halde olurlar endişelenmeyiniz.

Bel Ağrıları - Genel Bilgi

Pazar, 04 Kasım 2007

Genel Bilgi ?

- Disk ile ilgili problemler. Omurlararası disklerde fıtıklaşma en sık olarak 4-5. bel omurlarının hizasında ortaya çıkar ve o bölgede sinir sıkışmasına sebep olur. Siyatik siniri oluşturan bölgede bir sıkışma olursa bu genelde siyatik ağrısı olarak tarif edilen , öksürmekle , hapşırmakla , arabada seyahat ederken ve öne eğilmekle artan, bacağın arka kısmından ayağa kadar yayılan, bıçak saplanır gibi bir ağrıya sebep olur.

- Faset eklemlerde dejenerasyon. Faset eklemlerdeki genişleme veya ödem olması omurilik sinirlerini omurilik kanalında çıktığı noktalarda sıkıştırabilir. Bu da ağrıya sebep olur. Sinir sıkışması olmasa bile belin arkaya bükülmesi sırasında veya belin sağa sola eğilmesi sırasında olan , gece yatakta dönerken daha da artan ve bel fıtığındaki ayaklara kadar yayılabilen ağrının aksine bacakta dizlerin altına genellikle yayılmayan şiddetli bel ağrısına sebep olabilir.

- Spondiloz. Omurlarda ve diskteki genel dejenerasyona spondiloz denir. Omurilik sinirlerinin çıkış noktalarında darlığa ve sinir sıkışmasına sebep olabilir.

- Spondilolistezis - Omur kayması. Bir omurun diğer omurun üzerinden öne doğru kaymasıdır. % 80?i L5-S1 arasından olur.

- Spondiloliz. Omurların üstüne binen tekrarlanan yük ve travmaların sonucu olarak özellikle gençlerde ve jimnastik yapanlarda daha sık olarak görülen , belin geri hareketiyle artan ve öne eğilmekle azalan ağrıya sebep olur.

- Omurga kırıkları. Travmalara veya yaşla beraber osteoporoza veya tümörlere bağlı olarak omurga kırıkları olabilir.

- Spinal stenoz - Omurilik dar kanalı. Omurilik kanalındaki bir daralma yürüme veya hareket sırasında ortaya çıkan bel ve bacak ağrısına ve belirli bir mesafeyi yürüdükten sonra ortaya çıkan bacakta oluşan güçsüzlüğe ve bazen de topallamaya sebep olabilir. Bu şikayetler genellikle dinlenmekle geçer. Bu bulgulara ?vitrin arazı ? da denir. Genelde görülme sıklığı yaşla beraber artar. Ağrı, daralan sinir kanalında sinirin ve siniri besleyen damarların sıkışması sonucu ortaya çıkar.

- Myofasyal ağrı. Kaslardaki tetik nokta denen ağrılı noktalar bele yayılan ağrıya sebep olabilir , bel fıtığında görülen ağrı ile karışabilir. Basit muayene yöntemleri ile genelde tanı konabilir.

- Sakroiliit . Leğen kemiklerinin kuyruk sokumu ile yaptığı eklem bölgesinden kaynaklanan ağrıya sebep olur. Eklem üstüne bastırmakla ve özel muayene yöntemleri ile eklem grafileri ile tanı konur.

- Bel Ameliyatı Sonrası Ağrı Sendromu Bel ameliyatı olan hastaların %5 ile % 15 ?inde ağrı şikayetleri geçmeyebilir veya ameliyat öncesinden daha fazla olabilir. Bu ağrı , ameliyat bölgesindeki yapışıkların sinirleri sıkıştırmasına bağlı olabileceği gibi omuriliği saran araknoid zarındaki kalınlaşmalara da bağlı olabilir.

- Çocukluk çağı . 10 yaş altında bel ağrısında disk iltihabı , tümörler , damarsal anomaliler ve osteomyelit yani kemik iltihabı akla gelebilecek olasılıklardandır. 10 yaş üstündeki çocuklarda disk kayması , bel fıtığı , jüvenil kifoz ( Scheuermann hastalığı ) ve tümörler akla gelir.

- Yansıyan ağrı . Böbrek taşı , aort anevrizma ruptürü gibi durumlarda oluşan ağrılar da bel bölümünde hissedilebilir.

2) Genel sebepler:

- Tümörler:

1- Kemikle ilgili olanlar . En sık olarak bir tür kan hastalığı olan Multipl Myelom gelir.

2- Metastatik - Bir kanserin yayılması ile ortaya çıkarlar . Meme , prostat , akciğer , böbrek ve tiroid kanserleri kemiğe yayılım gösterir.

- Çeşitli nedenler : Metabolik kemik hastalıkları , epidural enfeksiyon , vaskülitler.

3) Nörolojik sebepler:

- Myelopati , omuriliğe bağlı hasalıklar.

- Şeker hastalığı gibi hastalıklara bağlı bel sinirlerinde rahatsızlık

- Nöropati , Multipl Skleroz ( MS ) ve benzeri hastalıklar

- Kas hastalıkları

Tanı

1) Fizik muayene.

- Omurganın genel görünüşü . Doğumsal anomaliler , omurga eğrilikleri , ağrıya bağlı eğrilikler veya tutulmalar saptanır.

- Hareket muayenesi . Öne eğilmekle , yanlara eğilmekle , sağa sola dönmekle ağrı olup olmadığı saptanır. Hastanın parmak uçlarında ve topuklarının üstünde yürümesi istenerek ilgili kaslarda kuvvetsizlik olup olmadığı saptanır.

- Nörolojik muayene ve kas kuvveti muayenesi . Çeşitli hareket ve manevralarla hastanın her hangi bir omurilik seviyesinde sinir sıkışması olup olmadığı anlaşılmaya çalışılır. Yine aynı muayene yöntemleri ile ağrının bel omurları ve disk kaynaklı mı olduğu , yoksa bel kaslarından ya da kalça ekleminden kaynaklanıp kaynaklanmadığı anlaşılmaya çalışılır. Hastanın belirli omurilik sinirleri tarafından kontrol edilen kaslarında kuvvetsizlik olup olmadığı ya da gene belli sinirler tarafından düzenlenen reflekslerde ( örn. diz kapağı refleksi L-4 siniri ) kayıp olup olmadığı muayene edilerek anlaşılmaya çalışılır.

2) Tanı yöntemleri.

- Bel grafileri . Genelde sadece kemik yapı ile ilgili sınırlı bilgi verir. Kemik kırıkları , omurlarda kaymalar ve eklemlerdeki problemler konusunda aydınlatıcıdır.

- Manyetik rezonans - MR . Tüm bel bölgesi ; kaslar , bağlar , omurilik , disk , omurilik zarları , disk fıtıkları ve sinir basıları , faset eklemlerle ile ilgili çok ayrıntılı bilgi verir.

- Bilgisayarlı tomografi - BT . Kemik yapılar ile ilgili en ayrıntılı bilgi tomografi ile edinilir.

- Laboratuar tetkikleri . Rutin testler dışında özel romatolojik hastalıklara özgü testler ; romatoid faktör ( RF ) , anti-nükleer antikor ( ANA ) , sedimentasyon , CRP , tam kan sayımı , Multipl Myelom için protein elektroforezi gibi testler yapılabilir.

- Elektromyografi - EMG . Kaslardaki sinir iletimini ölçerek herhangi bir sinire bağlı problem olup olmadığını gösterir. Şeker hastalığına bağlı sinir hasarı , sinir sıkışmasına bağlı sinir hasarı ayrımında , olayın süresinin yaklaşık olarak belirlenmesinde faydalı bir testtir.

Tedavi

- Yatak istirahati. 2 - 3 günü geçmemeli ve erken dönemde gündelik yaşama geçme ve egzersizlere başlama sağlanmalıdır. Belirli hareketlerle ağrılarda artma oluyorsa o hareketler kısıtlanmalı , bel korunmalı ama yatağa bağımlı hale gelip günlük aktiviteler kesintiye uğratılmamalıdır.

- İlaç tedavisi. Non-steroid anti-inflammatuar ilaç grubu , ağrıyı ve oluşan inflammasyon yani yangıyı azaltırken, uygun şekilde ve doktor kontrolü olmadan kullanıldığında ciddi yan etkilere sebep olabilirler. ( Örn. Mide kanaması , böbrek yetmezliği )

- Epidural Steroid Enjeksiyonları ve diğer Girişimsel Ağrı Tedavi Yöntemleri .

1) Epidural steroid enjeksiyonu :

Özellikle bel - boyun fıtığına bağlı sinir sıkışmaları durumunda , gelişen teknik ve görüntüleme yöntemleri ile sıkışan sinire kadar ulaşıp , o bölgedeki enflammasyon yani ağrı ve sıkışma yaratan çeşitli kimyasal reaksiyonları ortadan kaldırıp , ağrıyı giderecek ilaçları hemen problemli sinir etrafına yapmayı sağlayacak bir yöntemdir. Sıkışmış , problemli sinir bölgesine ağrıyı kesecek ve kas spazmını giderecek bir ilaç ve düşük doz steroid uygulaması ile özellikle ilk 6 ay ile 1 yıl arasında başvuran hastalarda % 50 - 80 oranında ağrı kesilmesi sağlanabilmekte ve bu sayede hasta hareketleri kısıtlanmadan erken dönemde gündelik hayatına dönebilmektedir. Ağrı şikayeti olmayan hasta bel sağlığı için çok önemli olan egzersizleri sorunsuz olarak uygulayabilmektedir.

2) Seçici sinir blokları - Faset steroid enjeksiyonu :

Omurlar arasında yer alan faset eklemlerden kaynaklanan ağrılarda faset eklem içi steroid uygulaması ve faset eklem medial sinir bloğu ile ağrı tedavisi , son derece başarılı sonuçları olan girişimsel ağrı tedavi yöntemlerinden biridir. Tedavinin yanısıra ağrının faset eklem kaynaklı olup olmadığının anlaşılmasına yarayan bir tanı yöntemi olarak da kullanılabilir.

- Fizik tedavi. Traksiyon , bel okulu , bel egzersizleri , ultrason uygulamaları kısa süreli rahatlama sağlayabilen uygulamalardır.

- Egzersiz. Erken dönemde tekrar hareketli yaşama dönebilmek için egzersizler ve uygulama teknikleri çok önemlidir. Hareketsizlik , hareket etmede kısıtlılık bel ağrısı tedavisini olumsuz etkileyen en önemli durumdur.

- Bel sağlığını koruma ve beli kullanma tekniklerinin öğretilmesi

- Cerrahi tedavi. Son 20 yılda gelişen tanı ve tedavi teknikleri ile artık cerrahi girişim ihtiyacı % 5 düzeyine kadar gerilemiş ve hastaların ameliyata gerek kalmadan bel sorunlarının üstesinden gelmeleri sağlanmıştır. Ancak aşağıdaki durumlarda en erken dönemde doktorunuza başvurmanız ve gerekli görülürse cerrahi tedavi için değerlendirilmeniz gerekmektedir:

1) Bel ağrısıyla beraber herhangi bir bacak veya ayakta düşüklük , ciddi kuvvet kaybı , yürüyememe

2) Ani gelişen idrar veya dışkı kaçırma veya idrar , dışkı yapamama

3) Erkeklerde ani gelişen ereksiyon kusuru

Bel Fıtığı

Pazar, 04 Kasım 2007

Bel fıtığı, bel omurlarının arasında yer alan disklerin iç çekirdeklerinin, dışa doğru bazen bombe yaparak bazen de içeriğinin tamamen dışarı taşması sonucunda o bölgedeki sinirleri etkilemesi ile oluşan ağrılı bir durumdur.

Disk içindeki çekirdek kısmının durumuna göre fıtıklar çeşitli isimler alır.

Bel fıtığına bağlı ağrı, diskin fıtıklaşarak veya sıvı toplayıp şişerek bel sinirlerine direkt olarak baskı yapması sebebiyle ortaya çıkabileceği gibi diskten açığa çıkan bazı kimyasal maddelerin bel sinirlerini etkilemeleri sebebiyle de oluşabilmektedir.

Bu tür bir ağrıda epidural steroid enjeksiyonu olarak adlandırılan girişim ile bel sinirlerinde ağrıya sebep olan kimyasal maddeler ortadan kaldırılırken diskin sıvı toplaması sonucu şişmesi de azaltılarak sinirlere baskı yapması önlenir.

Bel fıtığına bağlı ağrı genellikle ;

Belden başlayarak bir bacağa yayılır.

Öksürme, hapşırma, ıkınma ile artar.

Ayakta durmak, yürümekle azalır.

Oturmak, öne eğilmekle, ağrının olduğu yana eğilmekle artar.

Sırtüstü pozisyonda rahatlar.

Tanı

1) Fizik muayene.

- Omurga genel görünüşü . Doğumsal anomaliler , omurga eğrilikleri , ağrıya bağlı eğrilikler veya tutulmalar saptanır.

- Hareket muayenesi . Öne eğilmekle , yanlara eğilmekle , sağa sola dönmekle ağrı olup olmadığı saptanır. Hastanın parmak uçlarında ve topuklarının üstünde yürümesi istenerek ilgili kaslarda kuvvetsizlik olup olmadığı saptanır.

- Nörolojik muayene ve kas kuvveti muayenesi . Çeşitli hareket ve manevralarla hastanın her hangi bir omurilik seviyesinde sinir sıkışması olup olmadığı anlaşılmaya çalışılır. Yine aynı muayene yöntemleri ile ağrının bel omurları ve disk kaynaklı mı olduğu , yoksa bel kaslarından ya da kalça ekleminden kaynaklanıp kaynaklanmadığı anlaşılmaya çalışılır. Hastanın belirli omurilik sinirleri tarafından yönlendirilen kaslarında kuvvetsizlik olup olmadığı ya da gene belli sinirler tarafından düzenlenen reflekslerde ( örn. diz kapağı refleksi L-4 siniri ) kayıp olup olmadığı muayene edilerek anlaşılmaya çalışılır.

2) Tanı yöntemleri.

- Bel grafileri . Genelde sadece kemik yapı ile ilgili sınırlı bilgi verir. Kemik kırıkları , omurlarda kaymalar , eklemlerdeki problemler konusunda aydınlatıcıdır.

- Manyetik rezonans - MR . Tüm bel bölgesi ; kaslar , bağlar , omurilik , disk , omurilik zarları , disk fıtıkları ve sinir basıları , faset eklemle ile ilgili çok ayrıntılı bilgi verir.

- Bilgisayarlı tomografi - BT . Kemik yapılar ile ilgili en ayrıntılı bilgi tomografi ile edinilir.

- Laboratuar tetkikleri . Rutin testler dışında özel romatolojik hastalıklara özgü testler ; romatoid faktör ( RF ) , anti-nükleer antikor ( ANA ) , sedimentasyon , CRP , tam kan sayımı , Multipl Myelom için protein elektroforezi gibi testler yapılabilir.

- Elektromyografi - EMG . Kaslardaki sinir iletimini ölçerek herhangi bir sinire bağlı problem olup olmadığını gösterir. Şeker hastalığına bağlı sinir hasarı , sinir sıkışmasına bağlı sinir hasarı ayrımında , olayın süresinin yaklaşık olarak belirlenmesinde faydalı bir testtir.

Tedavi

- Yatak istirahati. 2 - 3 günü geçmemeli ve erken dönemde gündelik yaşama geçme ve egzersizlere başlama sağlanmalıdır. Belirli hareketlerle ağrılarda artma oluyorsa o hareketler kısıtlanmalı , bel korunmalı ama yatağa bağımlı hale gelip günlük aktiviteler kesintiye uğratılmamalıdır.

- İlaç tedavisi. Non-steroid anti-inflammatuar ilaç grubu , ağrı ve oluşan inflammasyon yani yangıyı azaltırken, uygun şekilde ve doktor kontrolü olmadan kullanıldığında ciddi yan etkilere sebep olabilirler. ( Örn. Mide ülseri , böbrek yetmezliği )

- Epidural Steroid Enjeksiyonları ve diğer Girişimsel Ağrı Tedavi Yöntemleri .

1) Epidural steroid enjeksiyonu :

Özellikle bel - boyun fıtığına bağlı sinir sıkışmaları durumunda , gelişen teknik ve görüntüleme yöntemleri ile sıkışan sinire kadar ulaşıp , o bölgedeki enflammasyon yani ağrı ve sıkışma yaratan çeşitli kimyasal reaksiyonları ortadan kaldırıp , ağrıyı giderecek ilaçları hemen problemli sinir etrafına yapmayı sağlayacak bir yöntemdir. Sıkışmış , problemli sinir bölgesine ağrıyı kesecek ve kas spazmını giderecek bir ilaç ve düşük doz steroid uygulaması ile özellikle ilk 6 ay ile 1 yıl arasında başvuran hastalarda % 50 - 80 oranında ağrı kesilmesi sağlanabilmekte ve bu sayede hasta hareketleri kısıtlanmadan erken dönemde gündelik hayatına dönebilmektedir. Ağrı şikayeti olmayan hasta bel sağlığı için çok önemli olan egzersizleri sorunsuz olarak uygulayabilmektedir.

2) Seçici sinir blokları - Faset steroid enjeksiyonu :

Omurlar arasında yer alan faset eklemlerden kaynaklanan ağrılarda faset eklem içi steroid uygulaması ve faset eklem medial sinir bloğu ile ağrı tedavisi , son derece başarılı sonuçları olan girişimsel ağrı tedavi yöntemlerinden biridir. Tedavinin yanısıra ağrının faset eklem kaynaklı olup olmadığının anlaşılmasına yarayan bir tanı yöntemi olarak da kullanılabilir.

- Fizik tedavi. Traksiyon , bel okulu , bel egzersizleri , ultrason uygulamaları kısa süreli rahatlama sağlayabilen uygulamalardır.

- Egzersiz. Erken dönemde tekrar hareketli yaşama dönebilmek için egzersizler ve uygulama teknikleri çok önemlidir. Hareketsizlik , hareket etmede kısıtlılık bel ağrısı tedavisini olumsuz etkileyen en önemli durumdur.

- Bel sağlığını koruma ve beli kullanma tekniklerinin öğretilmesi

- Cerrahi tedavi. Son 20 yılda gelişen tanı ve tedavi teknikleri ile artık cerrahi girişim ihtiyacı % 5 düzeyine kadar gerilemiş ve hastaların ameliyata gerek kalmadan bel sorunlarının üstesinden gelmeleri sağlanmıştır. Ancak aşağıdaki durumlarda en erken dönemde doktorunuza başvurmanız ve gerekli görülürse cerrahi tedavi için değerlendirilmeniz gerekmektedir:

1) Bel ağrısıyla beraber herhangi bir bacak veya ayakta düşüklük , ciddi kuvvet kaybı , yürüyememe

2) Ani gelişen idrar veya dışkı kaçırma veya idrar , dışkı yapamama

3) Erkeklerde ani gelişen ereksiyon kusuru

Faset Sendromu

Pazar, 04 Kasım 2007

Faset eklemler, omurlar arasında yer alan ve omurganın sağlamlığını, esnekliğini ve hareketlerinin çoğunu sağlayan eklemlerdir. Sağda ve solda ikişer faset eklemi omurganın esnekliğini sağlar. Faset eklemleri olmadan omurga hareketsiz bir bambu çubuğu gibidir.

Zamanla ve tekrarlayan travmalarla bu eklem de diz eklemi gibi yıpranır ve kireçlenerek bel ağrısının en önemli sebeplerinden biri haline gelir.

Faset eklem ağrısı genellikle ;

Hafif sabah tutukluğu ile başlar, gün içinde yorulmakla artar.

Belin ortası ve yanlarında olur, bazen kalça ve bacağın üst kısımlarına, uyluğa yayılır.

Öksürmekle, öne eğilmekle ağrı olmaz.

Öne eğilmiş pozisyondan doğrulurken, beli geriye doğru bükerken artar.

Yatakta dönerken artabilir.

Sırtüstü pozisyonda rahatlar.

Bacakların alt kısmına, baldıra ve ayaklara yayılmaz

Tanı:

1. Muayene: Faset eklem kaynaklı problemlerin tanısı öncelikle hastanın şikayetlerinin dinlenmesi ve ayrıntılı bir muayene ile konulur.

2. Görüntüleme yöntemleri: Faset eklem kaynaklı bir problem şüphesinde normal bir röntgen filmi, MR veya tomografi yol gösterici olabilir.

3. Tanı amaçlı Faset Bloğu : Faset eklem kaynaklı bir problem düşünüldüğünde faset eklem içine veya faset ekleme ait sinire tanı amaçlı faset blok uygulanabilir. Kullanılan ilaca göre bloğun etkili olup olmadığı 15 dakika ve 4 saat arasında ortaya çıkar. Blok sonucunda ağrının faset eklemlerden kaynaklandığına karar verilirse tedavi ona göre düzenlenebilir.

Tedavi :

1. İstirahat

2. İlaç tedavisi

3. Faset steroid enjeksiyonu

4. Faset denervasyonu

5. Fizik tedavi

Bel Cerrahisi Sonrası Ağrı Sendromu

Pazar, 04 Kasım 2007

artık bel fıtıklarının ameliyat ile tedavisi sadece belli başlı zorunlu durumlarda , bel fıtıklarının yaklaşık % 3?ünde uygulanır hale gelmiştir.

Bel fıtığı veya omurga ile ilgili ameliyatlardan sonra çok çeşitli nedenlere bağlı olarak hastaların % 5 ile % 25?inde ameliyattan önceki ağrı geçmeyebilir, yeniden aynı şekilde başlayabilir ya da ameliyat öncesinden de şiddetli hale gelebilir.

Ameliyatın başarılı geçmiş olması ile ağrının azalması aynı anlamda kullanılmamaktadır. Bu durum ? Bel Cerrahisi Sonrası Ağrı Sendromu? olarak adlandırılır.

Ağrı, ameliyat sonrasında arta kalan bir disk parçasına, sinir kanalındaki daralmaya, sinirler etrafında oluşan yapışıklıklara veya bazen de yeni bir disk fıtığına bağlı olabilir. Çoğu zaman tekrarlayan ameliyatlarla beraber başarı şansı da azalmaktadır.

Tanı:

Bel veya omurga ameliyatı sonrasında oluşan ağrının pek çok sebebi olabileceği için bu hastalar ayrıntılı bir muayene ve çeşitli görüntüleme yöntemleri ile değerlendirilmelidir. Ağrının sebebi çoğu zaman saptanabilir ve buna uygun tedavi planı yapılabilir.

Tedavi yöntemleri:

Tedavi, ortaya çıkarılan ağrı kaynağına göre planlanmaktadır. Sıklıkla karşılaşılan nedenlere göre uygulanan tedavi yöntemleri aşağıda yer almaktadır.

1.Epidural steroid enjeksiyonu

2.Faset steroid enjeksiyonu

3. Epidural lizis

4. Fizik tedavi

5. Disk içi işlemler

6. Spinal Kord Stimulasyonu

7. Ağrı pompaları

Belinizi Korumanın Yolları

Pazar, 04 Kasım 2007

Yaşam tarzı:

Düzenli olarak egzersiz yapın.

Kilonuzu normal sınırlar içinde korumaya çalışın.

Stresten uzak kalmaya çalışın ; stres, kaslarınızda gerginlik ve spazma sebep olur.

Sigara içmeyin ; sigara, kanınızın oksijen taşıma kapasitesini düşürerek kaslarınızda ve belinizde zayıflamaya sebep olur.

Rahat ve ortopedik ayakkabı giyin.

Rahat ve destekli yatakta yatın, yan yatıyorsanız dizlerinizin arasına bir yastık koyun.

Araba kullanırken koltuğunuzu kollarınızın direksiyona rahatça uzanabildiği mesafede tutun.

Ağırlık kaldırırken :

Mümkünse ağırlık kaldırmayın.

Kaldırmanız şart ise önce bir düşünün.

Ağırlığı belinize değil bacaklarınıza verin, bacaklarınızdan destek alın.

Bacaklarınızı omuz genişliğiniz kadar açarak dengenizi sağlayın.

Kaldırdığınız cismi kendinize mümkün olduğu kadar yakın tutun, ağırlığı iki elinize dağıtın.

Belinizden eğilmeyin, dizlerinizle çömelin.

Bir şey kaldırırken uzanma mesafenizi mümkün olduğunca kısa tutun.

Yerden bir şey alacaksanız yavaşça ve yumuşak hareketlerle alın.

Ağır bir nesneyi çekmek yerine, itmeyi tercih edin.

Ağırlık kaldırırken hiçbir zaman beliniz ile dönmeyin, ayaklarınızın yerini değiştirerek dönün.

Hiçbirimiz Süpermen değiliz ; mutlaka yardım veya destek isteyin

Ayakta dururken :

Ayakta uzun süre aynı pozisyon ve aynı şekilde durmayın.

Halsiz ve sıkıntılı hissetmeniz, aynı pozisyonda uzun süre beklemiş olduğunuzun göstergesi olabilir.

Etrafta gezinin, sabit bir şekilde beklemeyin.

Ayakta dururken, ayaklarınızı sırayla merdiven basamağı gibi hafif bir yükseltinin üzerinde dinlendirin.

Öne doğru çok fazla eğilmeniz gerekiyorsa arada gerinin ve arkaya doğru esneme yapın.

Masa başında oturarak çalışıyorsanız :

Her 45 dakikada bir ara verin, kısa bir yürüyüş veya hafif gerinme hareketleri yapın.

Otururken sırtınız dik konumda ve belinizde bir destek ile oturun.

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol